Yeni Yayınlar

9 Temmuz 2013 Samanyolu Haber Tv Ramazan Özel - Cübbeli Ahmet Hoca



9 Temmuz 2013 Samanyolu Haber Tv Ramazan Özel - Cübbeli Ahmet Hoca

Müftünün Karısıyım İmamın Kocasıyım - Cübbeli Ahmet Hoca



Müftünün Karısıyım İmamın Kocasıyım - Cübbeli Ahmet Hoca

Adam Norveç'de 21 Saat Oruç Tutuyor - Cübbeli Ahmet Hoca



Adam Norveç'de 21 Saat Oruç Tutuyor - Cübbeli Ahmet Hoca

Deveye Niye Sarıldın - Cübbeli Ahmet Hoca



Deveye Niye Sarıldın - Cübbeli Ahmet Hoca

Gitti Yine Kahvaltı - Cübbeli Ahmet Hoca



Gitti Yine Kahvaltı - Cübbeli Ahmet Hoca

Meğer Piyasa Böyleymiş - Cübbeli Ahmet Hoca



Meğer Piyasa Böyleymiş - Cübbeli Ahmet Hoca

Hafta'ya Cehennem Var Gelin - Cübbeli Ahmet Hoca



Hafta'ya Cehennem Var Gelin - Cübbeli Ahmet Hoca

Öküz Mehmet Paşa Fıkrası - Cübbeli Ahmet Hoca



Öküz Mehmet Paşa Fıkrası - Cübbeli Ahmet Hoca

Adamda Bir Tırnak Var Su Girmez - Cübbeli Ahmet Hoca



Adamda Bir Tırnak Var Su Girmez - Cübbeli Ahmet Hoca

Sanki Yedim Camii Hikayesi - Cübbeli Ahmet Hoca



Sanki Yedim Camii Hikayesi - Cübbeli Ahmet Hoca

Düğüne Gittim Ölümden Sohbet Vermeye Başladım - Cübbeli Ahmet Hoca



Düğüne Gittim Ölümden Sohbet Vermeye Başladım - Cübbeli Ahmet Hoca

Peygamber Efendimizin Sahabeleri


Peygamber Efendimizin Sahabeleri

Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e yardım eden, On’unla beraber cenklere giden, ölüme atılan, O’nun sevgilileri, en çok sevdiği insanlardır. Allah’a ulaşmayı dilemeyi ve ruhun ölmeden evvel Allah’a ulaşmasını inkâr edenlere, “Sahâbe kimdir?” diye sorarsanız, size diyeceklerdir ki: “Peygamber Efendimiz (S.A.V)’i hayattayken görenlerdir.” Hayır, görenler değil, hayattayken Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e, tâbii olanlardır. Sahâbe, sadece Peygamber Efendimiz (S.A.V)’i görenler midir? O’nu putperestler de (puta tapanlar) gördüler. Ateşe tapanlar da, şeytana tapanlar da gördüler. Hıristiyanlar da gördüler, Yahudiler de. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’i görenler sahâbe midir? Hayır, sahâbe değildirler. 

Sahâbe kimdir? 

Hayattayken 12 tane ihsanla Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbii olmak şerefine erenlerdir. 

Allahû Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: 

12/YÛSUF-108: 
Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne). 
De ki: “Benim ve bana tâbii olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah’ı görerek) Allah’a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah’ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.” 

Peygamber Efendimiz (S.A.V): “Benim ve bana tâbii olanların, bizim hepimizin...” diyor. İşte Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbii olanlar sahâbedir. Onlar da başlangıçta çok kötü durumdaydılar. Yol keserlerdi, kervan soyarlardı, fal oklarına bakarlardı. Allah’ın yasak ettiği fiilleri işlemekle kalmazlar daha da kötüsünü yaparak, kız çocuklarını küçücükken diri diri mezara gömerlerdi. Başlangıçta böyle olan insanlar, sonra Allah’ın güzelliklerine ulaştılar. 
Allahû Teâlâ onlar için diyor ki: “Allah’ın ipine sımsıkı tutunun ve fırkalara ayrılmayın. Siz bir ateş çukurunun kenarındaydınız da Allah sizi o ateş çukurundan kurtardı. Siz birbirinizin can düşmanıydınız, Allah kalplerinizi telif etti de sizi kardeşler kıldı.” İşte sahâbenin kısaca özeti budur. 

3/ÂLİ İMRÂN-103: 
Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne). 
Ve hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve fırkalara ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki ni’metini hatırlayın; hani o zaman siz birbirinize düşman idiniz. (Sonra Allah), kalplerinizi uzlaştırdı da O’nun bu ni’meti ile artık kardeşler oldunuz. Siz, ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da (Allah), sizi ondan kurtardı. Allah, size ayetlerini böyle beyan ediyor ki; böylece hidayete eresiniz. 
Ne yapmış sahâbe? Sahâbe, Kur’ân-ı Kerim’in bütününe iman etmiştir. 
Allahû Teâlâ diyor ki: 3/ÂLİ İMRÂN-119: Hâ entum ulâi tuhıbbûnehum ve lâ yuhıbbûnekum ve tû’minûne bil kitâbi kullih(kullihi), ve izâ lekûkum kâlû âmennâ, ve izâ halev addû aleykumul enâmile minel gayz(gayzi), kul mûtû bi gayzikum, innallâhe alîmun bi zâtis sudûr(sudûri). (Ey mü’minler)! Siz öyle kimselersiniz ki; onlar, sizi sevmedikleri halde siz, onları seversiniz ve siz Kitabın bütününe iman edersiniz. Onlar, sizinle karşılaştıkları zaman: “İman ettik.” derler. Ama tenhada, kendi başlarına kaldıkları zaman size olan öfkelerinden (dolayı), parmak uçlarını ısırırlar. De ki: “Öfkenizle ölün.” Hiç şüphesiz Allah, sinelerde olanı bilir. Allahû Teâlâ diyor ki: “Ey sahâbe, onlar size karşı buğz ettikleri halde, size kötü davrandıkları halde, sizi işkenceye tâbii tuttukları ve sizi öldürdükleri halde siz gene de onlara karşı muhabbet beslersiniz. Çünkü siz Kur’ân’ın bütününe tâbii olursunuz.” Bunların hepsi olmuştur. Kur’ân-ı Kerim olayları birer birer almamış, “Size buğz ettikleri halde.” ifadesini kullanılmıştır. Geri kalanlar bizim işaretlerimizdir, sahâbeye hepsi yapılmıştır. Bütün sahâbe, Kur’ân’ın bütününe tâbii olmuşlardır. Öyleyse, Kur’ân’ın bütününe iman etmek ve öyle bir kalp yapısı içinde bulunmak ki; kötülüğe iyilikle mukabele etmek noktasında olmak söz konusudur. İşte onlar sahâbeydi, kötülüğe iyilikle mukabele ederlerdi. Sahâbe gerçekten o noktaya geldiler mi? Evet, geldiler. Sahâbe, resûl ve nebi olmayan, nübüvvete ve risalete seçilmemiş olan bütün insanların ulaşabilecekleri en üst mertebeye ulaştılar. İrşad makamının sahibi oldular. Ruhlarını da veçhlerini de nefslerini de iradelerini de Allah’a teslim ettiler. Onlar sahâbeydi. Allahû Teâlâ, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e teheccüd namazını farz kıldığı zaman; “Habibim, gece kalk da sadece sana has bir nafile namaz olmak üzere gecenin en az üçte birini, en çok üçte ikisini teheccüd namazı kılarak geçir.” diyor. 17/İSRÂ-79: Ve minel leyli fe tehecced bihî nâfileten lek(leke), asâ en yeb’aseke rabbuke makâmen mahmûdâ(mahmûden). Gecenin bir kısmında uyan ve sana özel nafile (ilâve) olarak On’unla (Kur’ân’la) teheccüd namazı kıl! Rabbinin seni Makam-ı Mahmut’a beas etmesi (ulaştırması) yakındır. Peygamber Efendimiz (S.A.V) o günden itibaren bunu yapmaya başlamıştır. Gecenin en az üçte birini teheccüd namazı kılarak geçirmiştir. Teheccüd namazı 11 rekâtlık bir namazdır. İki dört rekâttan, bir de üç rekâtten oluşan 11 rekâtlık bir namaz, nasıl olur da en az 4 saat hatta bazen 5-6 saat sürer? Çünkü bu namaz zikirle kılınan bir namazdır. Hafi zikirle, sessiz zikirle kılınan bir namaz çeşididir. Ayet okunduktan sonra, arkasından zikredilir. Bunun üzerine bütün sahâbe, Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile beraber, gecenin üçte birinden fazlasını teheccüd namazını kılarak geçirmeye başlamışlardır. Ama Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in evi, hepsini almaya müsait değildir. Lambanın ya da mumun bahçeye akseden gölgesine bakarak, hepsi Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le birlikte bahçede namazlarını kılmışlardır. Teheccüd namazını, On’unla beraber aynı standartlarda, gecenin en az üçte birini namazla geçirerek kılmışlardır. Ama bir süre sonra sahâbe bu işe dayanamamış ve Allahû Teâlâ da ayet indirmiştir. “Siz de O’na indirdiğimiz teheccüd namazını kıldınız ama vücutlarınız buna dayanmadı, sarardınız soldunuz. Bundan sonra teheccüd namazını kolayınıza geldiği gibi kılın.” buyurmuştur. Sahâbe dayanıklıydı ama Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e Allahû Teâlâ özel bir dayanıklılık vermişti. O’na vermiş olduğu görev gecenin üçte birini, hatta üçte ikisini teheccüd namazıyla geçirmekti. Sahâbe aynı şeyleri yapınca bir süre sonra yüzleri sararmaya başladı, rahatsızlıklar söz konusu oldu. Bunun üzerine Allahû Teâlâ bu ayet-i kerimeyi indirmiştir. 73/MUZEMMİL-20: İnne rabbeke ya'lemu enneke tekûmu ednâ min suluseyil leyli ve nısfehu ve sulusehu ve tâifetun minellezîne meak(meake), vallâhu yukaddirul leyle ven nehâr(nehâre), alime en len tuhsûhu fe tâbe aleykum, fakreû mâ teyessere minel kur'ân(kur’ânî), alime en seyekûnu minkum merdâ ve âharûne yadribûne fîl’ardı yebtegûne min fadlillâhi ve âharûne yukâtilûne fî sebîlillâhi fakreû mâ teyessere minhu ve ekîmus salâte ve âtûz zekâte ve akridullâhe kardan hasenâ(hasenen), ve mâ tukaddimû li enfusikum min hayrin tecidûhu indallâhi huve hayren ve a'zame ecrâ(ecren), vestagfirûllâh(vestağfirûllâhe), innellâhe gafûrun rahîm(rahîmun). Muhakkak ki Rabbin, senin ve seninle beraber olanlardan bir topluluğun, gecenin üçte ikisinden daha azında,(bazen) onun yarısında ve (bazen de) onun üçte birinde (Kur’an okumak, zikir yapmak, kânitin olmak, teheccüt namazı kılmak için,...) kalktığını biliyor. Ve geceyi ve gündüzü Allah takdir eder, onu sizin asla hesaplayamayacağınızı (gecenin zaman dilimlerini doğru tayin edemeyeceğinizi)bildi, bu sebeble sizin tövbenizi kabul etti. O halde Kur’an’dan size kolay geleni okuyun! Sizden bir kısmınızın hasta olacağını, diğerlerinin yeryüzünde, Allah’ın fazlından (rızık) isteyerek dolaşacaklarını ve diğer bir kısmının da Allah’ın yolunda savaşacaklarını bildi. Artık ondan (Kur’an’dan) size kolay geleni okuyun, namazı ikame edin, zekâtı verin ve Allah için güzel bir şekilde borç verin! Ve nefsiniz için hayır olarak ne takdim ederseniz, onu Allah’ın indinde daha hayırlı ve daha büyük bir ecir olarak bulursunuz. Ve Allah’a istiğfar edin (tövbe edip Allah’dan mağfiret dileyin)! Muhakkak ki Allah “Gafur”dur, “Rahîm” dir. 11 rekâtlık bir namaz kaç dakikada kılınır? 4 rekâtlık bir namazın 8 dakikada kılındığını kabul edelim, bir tane daha 4 rekât 16 dakika, bir de 3 rekât onu da 6 dakika düşünelim, 22 dakika. Ama geceyi 12 saat kabul ettiğimiz zaman üçte biri 4 saat olur. 8 saate kadar indiği bir noktayı düşünelim gene de bu süre 2,5 saatten aşağıda değildir. Gece 9 saat olsa, bu süre 3 saat olur. 3 saat ile 4 saat arasında kılınan bir namaz, normal standartlarda 22 dakikada kılınabilecek olan bir namazdır. Allahû Teâlâ sahâbe için bu namazı 3-3,5 saatten 22 dakikaya indirip, “Size kolaylıklar verdim.” diyor. Sahâbe ne yapıyor? Aynı şekilde Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le beraber kılmaya devam ediyorlar. Bunun kolay bir şey olduğunu sanmayın. Biz 40 günlük erbain çıkarmıştık. 41. gün de perşembeye rastladığı için 41 günlük bir erbain olayı tahakkuk etmişti. Benimle beraber erbaine katılan kardeşlerimiz ve geceleri bize katılan diğer kardeşlerimizle beraber en az 3 saat süren bir namaz kılmak söz konusu oldu. Her gece, teheccüd namazını bu standartlar altında kıldık. Ellerimizin üzerinde değil, dirseklerimizin üzerinde olmamıza rağmen biz onların yaptığını başaramadık. Ve kardeşlerimiz çok yorgunluk hissetti. Dikkat edin sözlerimize. Secdelerimiz ellerimizin üzerinde değildi, dirseklerimizin üzerindeydi. Ona rağmen onların elleri üzerinde yaptığı secdeyi biz o 3 saatlik süre içerisinde dirseklerimizle başarmakta güçlük çektik. Onlar Allahû Teâlâ tarafından özellikle terbiye edilmiş bir toplumdu. Allahû Teâlâ sahâbe için şöyle buyurmaktadır: “Onlar size buğz ettiği halde siz onlara gene de muhabbet beslersiniz, onları seversiniz, onlara onların size davrandığı gibi, düşmanca davranmazsınız.” 58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yu’minûne billâhi vel yevmil âhıri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ev ebnâehum ev ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hızbullâh(hızbullâhi), e lâ inne hızballâhi humul muflihûn(muflihûne). Allah’a ve âhiret gününe (ölmeden önce Allah’a ulaşmaya) iman eden bir kavmi, Allah’a ve O’nun Resûl’üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine imanı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razı oldular. İşte onlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah’ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi? “O sahâbeyi Allah’ın Resûl'üne karşı gelenlerle sevişir bulamazsınız. Onlar kendi kabilelerinden de olsa, akrabası da olsa, anne babaları da olsa, kardeşleri de olsa; peygamberimize kötü davrananlarla onları sevişir bulamazsın.” Dikkat edin! Kim Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbii olmamışsa, o aileden biri ikisi mutlaka tâbii olanlardı. O zaman ailenin fertleri birbirlerine karşı ayrı cephelerdeydiler. Allahû Teâlâ burada çok özel bir durumdan bahsetmektedir. Sahâbe kendilerine karşı bir kötü davranış olduğunda ona mukabele etmezlerdi. Selâm verip geçerlerdi, tahammül ederlerdi ve onları gene sevmekte devam ederlerdi. Ama ne zaman ki, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e karşı bir saldırı, bir hakaret, bir kötü davranış biçimi olursa, o zaman sahâbe onların karşısındaydı ve çok sert müdahalelerde bulunurlardı. Nitekim bunun en tabii olanı savaştır. Bütün sahâbe kendi akrabalarına karşı savaş verdiler ve galip geldiler. Sahâbe öyle insanlardı ki; kendisinden başka olan sahâbe, o sahâbe için kendisinden üstündü. Öyle kabul ederlerdi. Kendilerini başkalarından öne geçirmezlerdi. Başkalarını kendilerinden öne geçirirlerdi. Başkalarını, diğer sahâbeyi daima kendilerinden daha değerli tutarlardı. Savaştan sonra şehit olmak üzere olanlar arasında Hazreti Ömer, elindeki su kabıyla dolaşır ve bir sahâbe: “Ya Ömer su!” der. Artık şehit olmak üzeredir. Hemen Hazreti Ömer, koşup suyu uzatır. Tam o sahâbe suyu alırken başka bir sahâbe seslenir: “Ya Ömer su!” der. Birinci sahâbe: “ Ya Ömer, onun benden daha fazla o suya ihtiyacı var, o suyu ona götür!” der. Hazreti Ömer bunu şehit olmak üzere olan bir sahâbenin vasiyeti olarak değerlendirir ve derhal ikinciye koşar. İkinciye matarayı ulaştırdığı zaman, bir üçüncü sahâbe: “Ya Ömer su!” der. İkinci sahâbe de der ki: “Ya Ömer, onun benden daha fazla ihtiyacı var. Suyu ona götür!” Hazreti Ömer bunu da emir telâkki eder ve üçüncü sahâbeye matarayı uzatır. Üçüncü sahâbe, o suyu içemeden şehit olur. Diğerleri zaten şehit olmuşlardır. Hazreti Ömer suyu yetiştireyim diye ikinciye koşar, o da şehit olmuştur. Birinciye koşar, o da şehit olmuştur. Sahâbenin başkalarını kendilerinden ne kadar önde tuttuklarını anlıyor musunuz? Onlar sahâbeydi. Sahâbenin en belirgin özellikleri Kur’ân’ı yaşamalarıdır. O belirgin özellikleri sebebiyle çağımızın dini yaşadıklarını zanneden kesiminden bütün boyutlarıyla farklı bir ortamda yaşadılar. Farklı insanlar oldular, üstün insanlar oldular. Çünkü onlar Allah’ın yaşamamızı emrettiği Kur’ân-ı Kerim’deki 7 safhayı da, İslâm’ın 7 safhasını da yaşadılar. Kâinatın tek dininin, daha evvel bütün peygamberler zamanında yaşanan 7 safhasını yaşadılar. Bütün sahâbe Allah’a ulaşmayı dilediler mi? 1. safha. Evet, bütün sahâbe Allah’a ulaşmayı dilediler. Taguta kul olmaktan kurtuldular ve Allah’a kul oldular. Allahû Teâlâ bütün sahâbenin İslâm’ın 1. safhasını yaşadığını kesinleştirmektedir. 39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi). Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele! Sahâbe kendilerini taguta kul olmaktan kurtardılar, nasıl? Allah’a ulaşmayı dileyerek, Allah’a yönelerek. Allah’a ulaşmayı dileyerek. Allahû Teâlâ: “Onlar Allah’a yöneldiler, Allah’a ulaşmayı dilediler ve taguta kul olmaktan kendilerini kurtardılar. Onlara müjdeler vardır. Kullarımı müjdele.” diyor. Ne müjdesi? Hem cennet müjdesi hem de dünya müjdesi. Onun için “müjde” demiyor, “müjdeler” diyor. Neden? Çünkü Allahû Teâlâ’nın sözü var. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse Allah’a yönelirse, Allahû Teâlâ o kişiyi mutlaka Kendi Zat’ına ulaştıracaktır. Kendi Zat’ına ulaştırdığı zaman o kişi 3. kat cennetin sahibidir ve dünya saadetinin de yarısına sahiptir. Nefsinin kalbindeki afetlerden yarısı yok olur, temizlenmiş olur. İşte o zaman Allahû Teâlâ’nın dizaynı apaçık bir hüviyette ortaya çıkmaktadır. Bu muhtevada kesin bir olguyla karşı karşıyayız. Bütün sahâbe şeytana kul olmaktan kurtulmuşlar ve Allah’a kul olmuşlardır. Allahû Teâlâ, Allah’a ulaşmayı dileyen herkes için 22. basamağa kadar olan kesimi garanti etmiştir. 42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu). (Allah) dinde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dini ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dinde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahy ederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır). “Allah dilediğini Kendisine seçer ve dilediklerinden kim Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah’a yönelirse Allah onları mutlaka Kendisine ulaştırır.” Allahû Teâlâ, Allah’a ulaşmayı dileyen kişiyi mutlaka Kendisine ulaştıracağı için orada müjdeyi vermektedir; dünya ve cennet müjdesi. Allahû Teâlâ bir başka ayet-i kerimeyle de bu hususu kesinleştirmiştir. 10/YÛNUS-62: E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne). Muhakkak ki Allah’ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, öyle değil mi? 10/YÛNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne). Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır. İşte bu iki grup ayet-i kerime birbirini tamamlamaktadır. Müjdenin hem cennet müjdesi hem dünya müjdesi olduğu burada kesinleşmektedir. Madde1: Bütün sahâbe Allah’a ulaşmayı dilemişlerdir. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbii olan bütün sahâbenin, tâbii olmadan evvel ilk yaptıkları şey, Allah’a yönelmek, Allah’a ulaşmayı dilemek olmuştur. Allah’a ulaşmayı dilemeyen, küfürdedir, dalâlettedir, mutlaka cehenneme gidecektir, hüsrandadır. Allah’ın ayetlerinden gafildir, vs, vs... Bütün sahâbe Allah’a ulaşmayı dilemekle, bu belâların hepsinden birden kendilerini kurtardılar. Zamanımızda artık Allah’a ulaşmayı dilemek diye öğretim sisteminin içinde bir kavram mevcut değildir. Allah’a yönelmek, Allah’a ulaşmayı dilemek, âmenû olmak, mü’min olmak olarak adlandırılmaktadır. Bugün mü’min olmanın ne olduğu bilinmiyor. “Allah’a inanan mü’mindir.” inancı bütün dünyayı sarmış durumdadır. Ancak bu insan, kurtuluşa ulaşacak olan hak mü’min değildir. Bir insan Allah’a ulaşmayı dilemeden hak mü’min olamaz. Allah’a ulaşmayı dileyen sahâbe, İslâm’ın 2. safhasına ulaştılar. 2. safhada ne vardır? İrşad makamına ulaşıp, ihsanla tâbiiyet. Bütün sahâbe Allahû Teâlâ’dan 12 tane ihsan alarak Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (S.A.V)’e teslim oldular, tâbii oldular. Allahû Teâlâ diyor ki: 48/FETİH-10: İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen). Muhakkak ki onlar, sana tâbii oldukları zaman Allah’a tâbii olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah’a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah’a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir). “Habibim Sana tâbii olmak Allah’a tâbii olmaktır. Sana tâbii oldukları zaman onların ellerinin üzerinde Allah’ın eli vardı.” Allah her an Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in bütün vücuduna tecelli etmekteydi. Elbette tecelli elini de kaplıyordu ve Allah’ın tecellisi elbette el şeklindeydi. Öyleyse bütün sahâbe 14. basamağa ulaşıp Fetih Suresinin 10. ayet-i kerimesi gereğince tâbiiyetlerini gerçekleştirdiler. Her konuya itiraz eden sevgili din alimlerimiz, buna itiraz edemiyorlar. Çünkü tâbiiyet gerçekleşmiş ama diyorlar ki: “O peygamberdi. O’na tâbii olundu. Bu son tâbiiyetti. Ondan sonra bir defa daha tâbii olunmaz.” İblis, insanları Allah’ın hedeflerinden saptırabilmek için hep vasıta olarak insanları kullanır, gene kullanmaktadır. Sözlerimize dikkat edin. Biz: “Allah’a ulaşmayı dileyin!” diyoruz, farzları sıralıyoruz. “Allah’a ruhunuzu ulaştırın!” diyoruz, farzları sıralıyoruz. Yetmez, şimdi sahâbe söz konusu. Kur’ân-ı Kerim’de sahâbenin hepsinin, Kur’ân’ın temel hükümlerinin hepsini eda ettiğini, yerine getirdiğini, İslâm’ın 7 safhasını da yaşadıklarını ve irşada ulaştıklarını görüyoruz. Bütün sahâbe 2. safhayı da yaşamışlar, tâbiiyetlerini gerçekleştirmişlerdir. Sonra, sahâbenin ruhlarını da Allah’a ulaştırdıklarını görüyoruz. Allahû Teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır: 39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi). Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbii olurlar. İşte onlar, Allah’ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl’elbabtır (daimî zikrin sahipleri). “Onlar sözü dinlerler ve sözün ahsen olanına tâbii olurlar.” Hem Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (S.A.V)’in söylediklerine tâbii olurlar. Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (S.A.V)’in söyledikleri, sözün ahsen olanıdır. Kur’ân-ı Kerim ayetleri de sözün ahsen olanıdır. Hem de O’na tâbii olurlar. Ve bütün sahâbe hidayete ermişlerdir. Allahû Teâlâ hidayet konusunda şöyle buyurmaktadır: 3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun). Ve sizin dininize tâbii olandan başka kimseye inanmayın. (Habibim) de ki: “Hiç şüphesiz HİDAYET, Allah’ın (Kendisine) ulaştırmasıdır. (İnsan ruhunun ölümden evvel Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin başka birine verilmesi (sebebiyle mi) veya Rabbinizin katında (sizlerle) tartışacakları için mi (böyle söylüyorsunuz)?” De ki: “Hiç şüphesiz fazl, Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’un Alim’dir. (Allah her şeyi kuşatan ve her şeyi bilendir.) “Muhakkak ki hidayet, Allah’a ulaşmaktır.” 2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin). Sen onların dinine tâbii olmadıkça (uymadıkça) ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar senden (asla) razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.” Sana gelen bunca ilimden sonra eğer onların hevalarına uyarsan and olsun ki; Allah’tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olur. “Muhakkak ki, Allah’a ulaşmak işte o hidayettir.” Bütün sahâbe hidayete ermişlerdir. Zumer-18 bunu kesinleştirmektedir. Yeter mi? Hayır. Aynı hidayeti Kur’ân-ı Kerim’de bir başka ayet-i kerimede de görüyoruz. Çünkü bütün sahâbe 21. basamakta ruhlarını Allah’a ulaştırmışlar ve 22. basamakta ruhları Allah’a teslim olmuş, hepsi hidayete ermişlerdir. Sonra bütün sahâbe fizik vücutlarını da Allah’a teslim etmişlerdir. Bütün sahâbe Allah’a ulaşmayı dilemişler, tâbiiyetlerini gerçekleştirmişler. Bunlar İslâm’ın 1. ve 2. safhalarıdır. Ruhlarını Allah’a ulaştırmışlar, hidayete ermişlerdir; bu nokta İslâm’ın 3. safhasıdır. Fizik vücutlarını da Allah’a teslim etmişlerdir; bu nokta İslâm’ın 4. safhasıdır. Allahû Teâlâ buyuruyor ki: 3/ÂLİ İMRÂN-20: Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi). Eğer seninle tartışmaya kalkarlarsa, o zaman de ki: “Ben ve bana tâbii olanlar veçhimizi (fizik vücudumuzu) Allah’a teslim ettik.” O kitap verilenlere ve Ümmî’lere de ki: “Siz de (fizik vücudunuzu Allah’a) teslim ettiniz mi?” Eğer teslim ettilerse o zaman (onlar) and olsun ki; hidayete ermişlerdir. Eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen (görev) ancak tebliğdir. Allah kullarını BASÎR’dir (görendir). Kimdir sahâbe? Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbii olanlardır. Allahû Teâlâ bu ayette buyuruyor ki: “Ben (Peygamber Efendimiz (S. A.V) ve Bana tâbii olanlar, biz hepimiz, veçhimizi, fizik vücudumuzu Allah’a teslim ettik. Sor bakalım o ümmîlere ve kitap sahiplerine, Onların arasında da Allah’a teslim olanlar var mı? Varsa onlar mutlaka daha evvel hidayete ermişlerdir.” Sahâbe bu ayete göre fizik vücudunu Allah’a teslim etmiştir. Ali İmran Suresinin 20. ayet-i kerimesi, sahâbenin ruhlarını daha evvel Allah’a ulaştırıp Allah’a teslim ettiklerini de bir kere daha ispat ifade etmektedir. İslâm’ın 4. safhası, 25. basamakta yaşanır. 26. basamakta nefs teslimi gerçekleşir. Bu daimî zikre ulaşmakla gerçekleşir. Daimî zikre ulaşmadıkça hiç kimse nefsini Allah’a teslim edemez ve hikmet sahibi olamaz. Bütün sahâbe hikmet sahibi olmuş ve nefsini Allah’a teslim etmiştir. Hepsi daimî zikre ulaşmışlardır. Allahû Teâlâ buyuruyor ki: 39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi). Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbii olurlar. İşte onlar, Allah’ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl’elbabtır (daimi zikrin sahipleri). Zumer Suresinin 18. ayet-i kerimesi sahâbenin ulûl’elbab olduğunu kesinleştirmektedir. Hepsi ulûl’elbab olmuşlardır. Peki, ulûl’elbab kimdir? Allahû Teâlâ bunun cevabını şöyle vermektedir: 3/ÂLİ İMRÂN-190: İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı). Hiç şüphesiz; göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, elbette ulûl’elbab için nice deliller vardır. 3/ÂLİ İMRÂN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı). O (Ulûl’elbab) ki; (lübblerin, Allah’ın sır hazinelerinin sahipleri), onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep) Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler. (Ve derler ki): “Ey Rabbimiz! Sen, bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Seni tesbih (tenzih) ederiz. Bizi, ateşin azabından koru.” Allahû Teâlâ niçin yan üstü yatmayı öneriyor acaba? Genel yatış tarzı, kıbleyi sağa almaktır. Sağınıza dönerek yattığınız zaman, yastığınızın üzerine kulağınız gelecektir. Birazcık sağa sola kulağınızı kımıldattığınızda, basınç sebebiyle kulağınızda kalbinizin atışlarını hissetmeye başlarsınız. Kalbinizin her çift atışında dilinizi kımıldatmadan, ses de çıkarmadan, içinizdeki sesle zikre başlayarak uyumalısınız. Bu mutlaka sağa dönerek yatmanızı ifade eder. Yatağın şekline göre bu olay çok önemli olmayabilir. Ama Allahû Teâlâ’nın emri yan dönerek yatmanızdır. Yan dönerek yattığınızda, kulağınızda o kalp atışlarınızın ritmini duyarsınız. Ve uyumadan evvel bu ritme uygun bir şekilde çift heceyle, dilinizi kımıldatmadan, sesinizi de çıkarmadan “Allah” kelimesini tekrar edeceksiniz. Allahû Teâlâ sahâbenin onu yapması için, “Yan üstü yatarken Allah’ı zikredin.” buyurmaktadır. Öyleyse ayaktayken de otururken de yan üstü yatarken de hep Allah’ı zikredenler, ulûl’elbab olanlardır. Bütün sahâbe ulûl’elbab olmuşlar, yani hikmete ulaşmışlar, nefslerini de Allah’a teslim etmişlerdir. Burası 26. basamaktır. Sonra 27. basakta irşada ulaşmışlardır. Allahû Teâlâ diyor ki: 49/HUCURÂT-7: Va’lemû enne fîkum resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri le anittum ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum ve kerrehe ileykumul kufre vel fusûka vel isyân(isyâne), ulâike humur râşidûn(râşidûne). Ve aranızda Allah’ın Resûlü olduğunu biliniz. Eğer işlerin çoğunda size itaat etseydi, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size imanı sevdirdi ve onu kalplerinizde müzeyyen kıldı. Küfrü, fıskı ve isyanı size kerih gösterdi. İşte onlar, onlar irşad olanlardır. Bütün sahâbe İslâm’ın 6. kademesini de gerçekleştirmişlerdir. Sonra iradelerini de Allah’a teslim ederek irşad makamına tayin olmuşlar, Allah’ın Zat’ını da görmüşlerdir. Burası 28. basamağın 4. kademesini ifade eder. İster ensar olsun ister muhacirin; bütün sahâbe, hepsi irşad makamının sahipleriydi. Allahû Teâlâ, Al-i İmran Suresinin 110. ayet-i kerimesinde: “Siz marufla emreden münkerden nehy eden bir toplum oldunuz artık.” buyurmaktadır. 3/ÂLİ İMRÂN-110: Kuntum hayra ummetin uhricet lin nâsi te’murûne bil ma’rûfi ve tenhevne anil munkeri ve tu’minûne billâh(billâhi), ve lev âmene ehlul kitâbi le kâne hayran lehum, minhumul mu’minûne ve ekseruhumul fâsikûn(fâsikûne). Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz. Ma’ruf ile emreder, münkerden (kötülükten) alıkoyarsınız (nefslerindeki kötü afetlerden kurtulmalarına yardım edersiniz). Allah’a iman edersiniz. Eğer kitap ehli de iman etmiş olsaydı kendileri için elbette hayırlı olurdu. Onlardan mü’min olanlar da var ama onların çoğu fasıklardır. Bütün sahâbe irşad makamının sahibi olmuşlardır. O kadar mı? Daha kesin bir delil var. Allahû Teâlâ şöyle buyurmaktadır: 9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ıhsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu). O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirinden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirine) ihsanla tâbii olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbii olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azim) mükâfattır. Ensar ve muhacirinin hepsine tâbii olunduğu, bu ayet-i kerimeyle kesinlik kazanmaktadır. Bütün sahâbenin irşad makamına tayin olduğunun kesin delili “azîm” kelimesidir. Allahû Teâlâ’nın vücuda getirdiği ayetlerin hepsinde sahâbeyi görüyoruz. Sahâbeye tâbii olup da tabiin olarak irşad makamına ulaşanlar, tabiinden de tebei tabiini irşad etmek üzere, irşad makamına çok insan ulaşmıştır. Tebei tabiin de kendisinden sonra gelen tâbii olanları irşad etmişlerdir. İrşad müessesesi bugüne kadar gelmiştir. Bugün biz onun temsilcisiyiz. Allahû Teâlâ tarafından bu göreve biz tayin edildik. Bundan 14 asır evvel bütün sahâbe, bihakkın takvaya, hakka tukatihi takvaya ulaşmışlar, iradelerini de Allah’a teslim etmişlerdir. İslâm’ın 7. ve son safhasına gelmişler, “İrşada memur ve mezun kılındın.” cümlesiyle Allahû Teâlâ tarafından irşad makamına getirilmişlerdir. Kıyâmete kadar irşad müessesesi devam edecektir. Öyleyse sahâbe ne yapmıştır? Sahâbe Allah’a ulaşmayı dilemiştir. Onun üzerine Allahû Teâlâ ne yapmıştır? Onlara 7 tane furkan vermiş, bütün günahlarını örtmüştür. Allah’a ulaşmayı diledikleri için bütün pozitif işlemler onların olmuştur. Allahû Teâlâ onları irşad makamına ulaştırabilecek olan hasletlerle mücehhez kılmış ve 12 tane ihsanla Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e ulaştırmıştır. 14. basamakta tâbii olmuşlar, sonra ruhları vücutlarından ayrılmış, nefslerindeki her %7 fazl birikimine paralel olarak, ruhları bir gök katı yükselmek suretiyle 7 tane gök katını aşmış, Allah’ın Zat’ına ulaşmış, Allah’ın Zat’ında yok olmuştur. 14. basamaktan 21. basamağa kadar bu olay cereyan eder. Her gök katı bir basamaktır. Emmare, Levvame, Mülhime, Mutmainne, Radiye, Mardiyye ve Tezkiye’ye müteallik nefs kademelerinde, her seferinde nefsin kalbindeki fazıllar %7 artmış, bütün sahâbe ruhlarını Allah’a ulaştırmışlardır. Ondan bir kademe ötede Allah’a ulaşan ruhlar Allah’ın Zat’ında yok olup, fenâfillah makamının sahibi olmuşlardır. Burası velâyetin 1. makamıdır. Sonra Allahû Teâlâ onlara taht ihsan etmiş, beka makamının sahibi olmuşlardır. Sonra zikirleri günün yarısını geçmiş, zühd makamının sahibi olmuşlardır. 25. basamakta %81 nur birikimiyle, nefslerinin kalbinde Allah’ın bütün emirlerini yerine getiren, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen bir fizik vücut ortaya çıkmıştır. Bütün sahâbe fizik vücutlarını da Allah’a teslim etmişlerdir. Sonra daimî zikre ulaşmışlar ve hikmet sahibi olmuşlar, nefslerinin Allah’a teslim etmişlerdir. Daha sonra irşada ulaşmışlar, sonra da Allahû Teâlâ onları irşad makamına tayin etmiştir. Hepsi ayetlerle açık ve kesin olarak ortadadır. Şimdi sözlerime dikkat edin. 14 asır sonra bugün, İslâm öğretisi sahâbenin yaşadığı bu 7 tane İslâm safhasını artık tamamen unutmuş vaziyettedir. Hiçbir üniversitede, hiçbir öğretim müessesesinde, sahâbenin yaşadığı Allah’ın bu gerçekleri ve Kur’ân farzları artık insanlara öğretilmiyor, Allah’a ulaşmayı dilemek de farzdır, irşad makamına ulaşıp tâbii olmak da farzdır, ruhu Allah’a teslim etmek de farzdır, fizik vücudu Allah’a teslim etmek de farzdır, irşada ulaşmak da farzdır, iradeyi Allah’a teslim etmek de farzdır. Bütün sahâbe bu farzların hepsini yerine getirmişlerdir. Bugünkü üniversitelerdeki İslâmî öğretide, bu söylediklerimden hiçbirinin tatbikatını bulamazsınız. Allah’a ulaşmayı dilemekten başlayarak, İslâm’ın 7 safhası da 14 asırda iblisin yardımıyla yok edilmiştir. İnsanlar asırlardan beri kitaplar yazmışlardır. İblis, her sonra gelen kitaba yeni ilâvelerin yapılmasını sağlamış ve her nesilde yeniden yazılan kitaplar, eskilerin üzerine ilâve edilmek suretiyle, bütün insanlar Kur’ân’dan saptırılmıştır. İblis Kur’ân’ı unutturmuştur. İslâm’ın Allah’a ulaşmayı dilemek kesimi yok edilmek suretiyle, bütün insanların cennete ulaşması önlenmiştir. Çünkü Allah’a ulamayı dilemeyen hiç kimsenin Allah’ın cennetine girmesi mümkün değildir. Sonra İslâm’ın 7 safhası da yok edilmek suretiyle insanların dünya saadetine ulaşması da engellenmiştir. Cennet saadetine ulaşmasının engellenmesiyle İslâm’ın kolları kesilmiş, dünya saadetine ulaşmaları engellenerek İslâm’ın bacakları da kesilmiş ve İslâm kolsuz ve bacaksız bir bitkisel hayata itilmiştir. Sözlerimi dikkatle değerlendirin. Kur’ân-ı Kerim’i açın. Evvelâ her söylediğimizin orada mevcut olduğunu görün.
maide 35-Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakının ve
(sizi) O'na (yaklaştıracak) vesile arayın; O'nun yolunda 
cihad edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz.

secde 24 Ve onların içinden, sabrettikleri zaman emrimizle 
doğru yola iletip-yönelten önderler kıldık; onlar bizim 
ayetlerimize kesin bilgiyle inanıyorlardı.

Cehennem Azabı - Nihat Hatipoğlu



Cehennem Azabı - Nihat Hatipoğlu

Peygamber Efendimizin Miraç'ta Gördükleri - Nihat Hatipoğlu



Peygamber Efendimizin Miraç'ta Gördükleri - Nihat Hatipoğlu

Yatsı Namazı Tesbihatı



Yatsı Namazı Tesbihatı

Akşam Namazı Tesbihatı



Akşam Namazı Tesbihatı

İkindi Namazı Tesbihatı



İkindi Namazı Tesbihatı

Öğle Namazı Tesbihatı



Öğle Namazı Tesbihatı

Sabah Namazı Tesbihatı



Sabah Namazı Tesbihatı

Namaz Tesbihatı



Namaz Tesbihatı

Tesbihat - La İlahe İllallah



Tesbihat - La İlahe İllallah

Esma-ül Hüsna - Sami Yusuf



Esma-ül Hüsna - Sami Yusuf

Tesbihat - Esma'ül Hüsna



Tesbihat - Esma'ül Hüsna

Peygamber Efendimizin Günlük Duaları



Peygamber Efendimizin Günlük Duaları Arapça


Sabahleyin Uykudan Kalkınca Okunacak Dua 

اَلحَمْدُ ِِِِلله الذِى اَحْيَانا بَعْدَ مَا امَاتنا وَ اِليْهِ النشُورُ 
"Elhamdulillahillezi ehyana ba’de ma ematena ve ileyhi’n- nüşur.” 

“ Bizi öldürdükten sonra dirilten (uyuduktan sonra uyandıran) Allah(c.c.)’a hamdolsun.(kıyamette) O’nun huzurunda toplanılacaktır.” 
(Buhari: 11/96) 


Her Sabah Okunacak Dua 

اللهُمَََّ بِكَ اصْبَحْنَا وَ بِكَ امْسَيْنَا وَ بِكَ نَحْيَا وَ بِكَ نَمُوتُ وَ اِليْكَ النّشُورُ 
“ Allah(c.c.)ümme bike asbahna ve bike emseyna ve bike nehya ve bike nemutu ve ileykennuşur.” 

“Allah(c.c.)ım! Senin yardımınla sabaha girdik, senin yardımınla akşama kavuştuk, senin yardımınla diriliyor ve senin kudretinle ölüyoruz ve (kıyamette) varış sanadır.” 
(Ebu Davud: 5067) 


Her Akşam Okunacak Dua 

الّلهمّ بِكَ اَمْسَيْنَا وَبِكَ اَصْبَحْنَا وَبِكَ نَحْيَا وَبِكَ نَمُوتُ وَاِليْكَ الْمَصِيرُ 
“ Allahumme bike emseyna ve bike esbahna ve bike nahya ve bike nemutu ve ileykel masir” 

“Allah(c.c.)ım! Senin yardımınla akşama girdik, senin yardımınla sabaha kavuştuk, senin yardımınla diriliyor ve senin kudretinle ölüyoruz ve dönüş yalnız sanadır.” 
(İbn Mace, Dua: 14


Şirkten Korunmak İçin (Sabah-Akşam) Okunacak Dua 


اللهمّ اِنِّي اَعُوذ بِكَ مِنْ اَنْ اُشْركَ بِكَ شَيْئاً وَاَنَا اَعْلَمُ وَاَسْتَغْفِرُكَ لِمَا لاَ اَعْلَمُ اِنَّكَ اَنْتَ عَلاّمُ الْغُيُوبِ 
“ Allahumme inni euzu bike min en uşrike bike şey’en ve ene a’lemu ve estağfiruke lima la a’lemu inneke ente allamulğuyubi 

“ Allah(c.c.)ım! Şüphesiz ben bilerek herhangi bir şeyi şirk koşmak (eş ve ortak tanımak) tan sana sığınırım.Bilmeyerek işlemiş olduğum(şirk ve hatalarım) ın senden bağışlanmasını dilerim. Şüphesiz ki bütün gaybları (gizli şeyleri) ancak sen bilirsin. 
(et-terğıb ve et-terhib: 1/76) 


Yemekten Sonra Okunacak Dua 

اَلْحَمْدُ لِلّهِ الّذِى اَطْعَمَنَا وَ سَقَانَا وَجَعَلَنَا مُسْلِمِينَ 
“ Elhamdulillahillezi et’amena ve segana ve cealena müslimin” 

“ Bizi nimetleriyle yediren ve içiren ve bizi İslam üzere bulunduran Allah(c.c.)’a hamd olsun.” 
(Ebu Davud, At’ime:15) 


Elbise Giyerken Okunacak Dua 

اَلْحَمْدُ لِلّهِ الّذِى كَسَانِي هَذَا وَرَزَقََِنيهِ مِنْ غَيْرِ حَوْلٍ مِنِّي وَلاَ قوَّةٍ 
“ Elhamdulillahillezi kesani haza ve razeganihi min ğayri havlin minni ve la guvvetin” 

“ O Allah(c.c.)’a hamd olsun ki, benden bir kuvvet olmaksızın bu elbiseyi bana giydirdi ve (bunu) bana rızık olarak verdi.” 
(Tirmizi, deavat: 107) 


Camiye Girerken Okunacak Dua 


بِسْمِ ا لله وَ الصّلاَةُ والسّلاَمُ عَليَ رَسُولِ اللهِ الّلهُمّ اغفِرْ لِي ذُنُوبِي وَافْتَحْ لِى اَبْوِابَ رَحْمَتِكَ 
“Bismillahi vessalatu vesselamu ala rasulillahi. Allahummeğfir li zunubi veftah li ebvabe rahmetike” 

“ Allah(c.c.)’ın adıyla, Allah(c.c.) Resulune salat ve selam olsun. Allah(c.c.)’ım , günahlarımı bağışla ve bana rahmet kapılarını aç.” 
(Müslim, müsafirin:6 


Camiden Çıkarken Okunacak Dua 


بِسْمِ ا لله وَ الصّلاَةُ والسّلاَمُ عَليَ رَسُولِ اللهِ، الّلهُمّ اِنِّي اَسْأاُكَ مِنْ فَضْلِكَ، الّلهُمّ اَعْصِمْنِي مِنَ الشّيْطانِ الرّجِيمِ 
“Bismillahi vessalatu vesselamu ala rasulillahi. Allahumme inni es’eluke min fedlike, allahumme e’sımni mineşşeytanirracim.” 

“Allah(c.c.)’ın adıyla, Allah(c.c.) Resulune salat ve selam olsun. Allah(c.c.)’ım , Senden fazl-u (ihsanını) diliyorum. Allah(c.c.)ım, beni rahmetinden uzaklaştırılmış şeytanın şerrinden koru.” 
(Buhari, teheccüd: 25) 


Helaya Girerken Okunacak Dua (sol ayakla girilir) 

بِسْمِ الله، الّلهُمّ اِنّي اَعُوذ بِكَ مِنَ الخُبْثِ وَالخَبَائِثِ 
“Bismillahi Allahumme inni euzu bike minelhubsi velhebaisi” 

“Allah(c.c.)’ın adıyla, Allah(c.c.)ım, her türlü pislikten ve pis olan şeylerden(erkek ve dişi şeytanların şerrinden) sana sığınırım.” 
(İbni Mace, Teharet: 9) 


Heladan Çıkarken Okunacak Dua (sağ ayakla çıkılır) 

غفْرَانَكَ، اَلْحَمْدُ لِلّهِ الّذِى اَذهَبَ عَنّي اْلاَذى وَ عَافَانِي 
“Ğufraneke, Elhamdulillahillezi ezhebe annil eza ve afani” 

“(Allah(c.c.)ım!) Senin mağfiretini dilerim.Benden eza veren şeyleri gideren ve bana afiyet veren Allah(c.c.)’a hamdolsun.” 
(İbni Mace, taharet:10) 


Bir Meclisten (sohbet veya bir toplantıdan) Kalkarken Okunacak Dua

سُبْحَانَكَ الّلهمّ وَ بِحَمْدِكَ اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلَهَ اِلاّ اَنْتَ اَسْتَغْفِرُكَ وَاَتُوبُ اِلَيْكَ 
“Subhaneke Allahumme ve bihamdike eşhedu en la ilahe illa ente estağfiruke ve etubu ileyke” 

“Allah(c.c.)’ım! Seni her türlü noksanlıklardan tenzih eder, hamdimi sana takdim ederim. Senden başka hiçbir ilah bulunmadığına şehadet ederim. Senden mağfiret diliyor ve sana tevbe ediyorum. ” 
(tirmizi, deavat: 3 


Su İçtikten Sonra Okunacak Dua 

الحَمْدُ لِلّهِ الذِى سَقَانَا عَذبًا فُرَاتًا بِرَحْمَتِهِ وَلَمْ يَجْعَلْهُ مِلْحًا اُجَاجًا بِذنُوبِنَا 
“Elhamdulillahillezi segana azben furaten birahmetihi ve lem yec’alhu milhen ucacen bizunubina” 

“Bize tatlı soğuk su içiren ve günahlarımız sebebiyle onu içilmez tuzlu su yapmayan Allah(c.c.)’a hamd olsun.” 
(Ebu Nuaym) 


Aynaya Bakarken Okunacak Dua 

اَلْحَمْدُ لِلّهِ، اَللّهُمَّ كَمَا حَسَّنْتَ خَلْقِي فَحَسّنْ خُلُقِي
“Elhamdulillahi Allahumme kema hassente halgi fehassin hulugi.” 

“Allah(c.c.)’a hamdolsun. Allah(c.c.)’ım! Benim yaratılışımı güzel kıldığın gibi ahlakımı da güzelleştir.” 
(İbnüs-sünni, El- Ezkar: 270) 


Aksırma Esmasında 

Aksıran kimsenin; اَلْحَمْدُ لِلّهِ “Elhamdulilllah” “Allah(c.c.)’a hamd olsun” demesi, o’nu işiten kimsenin de: يَرْحَمُكَ الله “Yerhamukeallah” “Allah(c.c.) sana merhamet etsin” demesi gerekir. Aksıran kişi, yanında “Yerhamukeallah” denildiğini 
duyunca: يَهْدِينَا وَ يَهْدِيكُمُ الله ”Yehdina ve yehdikumullah ” “ Allah(c.c.) bize ve size hidayet versin”. Veya, “Yehdikumullahu ve yuslihu balekum” “Allah(c.c.), sizi doğru yola yöneltsin ve işlerinizi düzeltsin” demelidir. 
(Buhari, Edep: 125) 


Vasıtaya Binerken Okunacak Dua 

(önce besmele okunur; üç tekbir getirilir. Sonra: 
سُبْحَانَ الّذى سَخّرَلَنَا هَذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ وَاِنّا اِلَي رَبّنَا لَمُنْقَلِبُونَ 
“Subhanellezi sehharalena haza ve ma kunna lehu mugrinine ve inna ila rabbina lemungalibun.” 

“Bunu bizim hizmetimize veren Allah(c.c.)’ın şanı ne yücedir. O’nun ihsanı olmasaydı biz buna güç yetiremezdik. Muhakkak ki biz Rabbimize döneceğiz.”(Zuhruf Suresi 13-14) 


Eve Girerken Okunacak Dua

َلّلهُمَّ اِنّي اَسْألُكَ خَيْرَ الْمَوْلَجِ وَ خَيْرَالْمَخْرَجِ بِسْمِ اللهِ 
وَلَجْنَا وَبِسْمِ الله خَرَجْنَا وَعَلىَ اللهِ رَبّنَا تَوَكّلْنَا 
“Allahumme inni es’eluke hayral mevleci ve hayral mehraci bismillahi ve lecna ve bismillahi haranca va alallahi rabbina tevekkelna” 

“Allah(c.c.)ım! Her giriş ve çıkışımda senden hayır diliyorum. Allah(c.c.)’ın adıyla evimize girer, Allah(c.c.)’ın adıyla çıkarız ve Rabbimize dayanıp güveniriz” 
(Ebu Davud, Edeb: 112) 


Evden Çıkarken Okunacak Dua 

بِسْم اللهِ تَوَكّلْتُ عَلَي اللهِ لاَ حَوْلَ وَلاَقوّةَ اِلاّ بِاللهِ العَلِيّ العَظِيمِ 
“Bismillahi tevekkeltu alellahi la havle ve la guvvete illa billahil aliyyil azim.” 

“Allah(c.c.)’ın adını anarak (evimden çıkıyorum) ben, Allah(c.c.)’a dayanıp tevekkül ettim. (her türlü) kuvvet ve kudret ancak yüce Allah(c.c.)’ın yardımıyladır.” 
(Tirmizi, deavat: 34) 


Gece Uykudan Önce Okunacak Dua 

بِسْمِكَ اَلّلهُمّ اَمُوتُ وَ اَحْيَا 
“Bismike Allahumme emutu ve ehya” ) 

Senin adını anarak ölür ve dirilirim(uyur ve uyanırım) Allah(c.c.)ım!” 
(Buhari, Deavat: 7)



Peygamberimizin Güzel Duaları

Ya Rabbi, Sana ve Resulüne itaat etmemizi ve bildirdiklerinle amel etmemizi nasip eyle!

Ya Rabbi, faydasız ilimden, makbul olmayan ibadetten ve kabul edilmeyen duadan sana sığınırım.

Ya Rabbi, bildiğimiz-bilmediğimiz bütün iyilikleri ver, bildiğimiz-bilmediğimiz bütün kötülüklerden de koru!

Ya Rabbi, her işimizin sonunu güzel eyle, dünya sıkıntılarından ve ahiret azabından bizi koru!

Ya Rabbi, bizi sabreden ve şükredenlerden eyle!

Ya Rabbi, bizi dostlarına dost, düşmanlarına düşman olanlardan eyle!

Ya Rabbi, acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten ve her çeşit hastalıktan sana sığınırım!

Ya Rabbi, işinde sebat eden, nimetine şükreden, ibadetini güzel yapan ve doğru konuşanlardan eyle!

Bedenime, kulağıma, gözüme sıhhat ver! Küfürden, fakirlik ve kabir azabından sana sığınırım.

Ya Rabbi, kusurlarımızı ört, korkulardan emin kıl ve borçlarımızı ödememizi nasip et!

Ya Rabbi, sıhhat, afiyet ve güzel ahlak ver! Kaza ve kaderine rıza gösterenlerden eyle!

Ya Rabbi, gece ve gündüz gelecek kötülüklerden, sıkıntılardan kötü arkadaştan ve kötü komşudan sana sığınırım.

Ya Rabbi, ölünceye kadar ibadet etmemizi, ömrümüzün hayırlı amellerle sona ermesini nasip et ve Cennetini ihsan eyle!

Ya Rabbi, zulmetmekten, zulme uğramaktan sana sığınırım.

Bize dünya ve ahirette iyilik, güzellik ver ve Cehennem azabından bizi koru! [Tergib] 



Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa S.A.V. in Yaptığı Dualar


Kuran'da Peygamberimiz (sav)'in gece dua için kalktığı bildirilir.

Şu bir gerçek ki, Allah'ın kulu (olan Muhammed,) O'na dua (ibadet ve kulluk) için kalktığında, onlar (müşrikler,) neredeyse çevresinde keçeleşeceklerdi. De ki: "Ben gerçekten, yalnızca Rabbime dua ediyorum ve O'na hiç kimseyi (ve hiçbir şeyi) ortak koşmuyorum." (Cin Suresi, 19-20)

Kuran'da birçok ayette Peygamberimiz (sav)'in dualarından bahsedilmektedir. Peygamberimiz (sav) dualarında Allah'ı sıfatları ile anarak O'nu yüceltmiştir. Peygamberimiz (sav)'in Kuran'da bildirilen dualarından biri şöyledir:

De ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım, dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü çekip-alırsın, dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın; hayır Senin elindedir. Gerçekten Sen, herşeye güç yetirensin." (Al-i İmran Suresi, 26)

Peygamberimiz (sav) de, tüm diğer peygamberlerde olduğu gibi ins ve cin düşmanlarının tehditi ve baskıları ile karşı karşıya kalmıştır. Onların bu baskılarına karşı sabır ve dayanıklılık gösteren Peygamber Efendimiz'e, şeytanın olumsuz telkinlerine ve manevi saldırılarına karşı Allah'tan şöyle yardım istemesi emredilmiştir:


Ve de ki: "Rabbim şeytanın kışkırtmalarından sana sığınırım. Ve onların benim yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım Rabbim." (Müminun Suresi, 97-98)

Peygamberimiz (sav)'e, dualarında Allah'tan bağışlanma dilemesi ve Rabbimizin merhametini zikretmesi şöyle emredilmiştir:

Ve de ki: "Rabbim bağışla ve merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın." (Müminun Suresi, 118)

Rivayetlerde ise, Peygamber Efendimizin Allah'a kendisine güzel bir ahlak ve iyi bir huy vermesi için dua ettiği ve dualarında Allah'a şöyle yalvardığı belirtilir:

"Allah'ım! Yaratılışımı ve ahlakımı güzelleştir. İlahi! Beni ahlakın kötülerinden uzaklaştır."32

Allah'ın, "De ki: "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?." (Fatır Suresi, 77) ayetiyle de bildirdiği gibi dua müminler için çok önemli bir ibadettir. İnsan, acz içinde, Allah dilemedikçe hiçbir şeye güç yetiremeyeceğini bilerek, umarak ve korkup sakınarak, her konuda Allah'a yönelmeli, herşey için O'na dua etmelidir. Peygamber Efendimizin ve Kuran'da duaları zikredilen diğer peygamberlerimizin duaları müminler için en güzel örneklerdir. Onlar dualarında hem Allah'a nasıl teslim olduklarını, Allah'ı tek dost ve yardımcı olarak gördüklerini göstermişler, hem de Rabbimizi en güzel isimleri ile yüceltmişlerdir. Peygamberlerimizin dualarında ayrıca hiç vakit gözetmeden, her an dua ettikleri ve ihtiyaç içinde kaldıklarında hemen Rabbimize yöneldikleri görülmektedir.



Peygamber Efendimizin (SAV) Duaları Hakkında Bilgi


Kuran'da birçok ayette Peygamberimiz (sav)'in dualarından bahsedilmektedir. Peygamber Efendimizin pek çok gece dua etmek için kalktığı bilinir. Peygamberimiz (sav) dualarında Allah'ı sıfatları ile anarak O'nu yüceltmiştir. Peygamberimiz (sav)'in Kuran'da bildirilen dualarından biri şöyledir:

De ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım, dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü çekip-alırsın, dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın; hayır Senin elindedir. Gerçekten Sen, herşeye güç yetirensin." (Al-i İmran Suresi, 26)

Rivayetlerde ise, Peygamber Efendimizin Allah'a kendisine güzel bir ahlak ve iyi bir huy vermesi için dua ettiği ve dualarında Allah'a şöyle yalvardığı belirtilir:

"Allah'ım! Yaratılışımı ve ahlakımı güzelleştir. İlahi! Beni ahlakın kötülerinden uzaklaştır."

Peygamber Efendimiz'e, şeytanın olumsuz telkinlerine ve manevi saldırılarına karşı Allah'tan şöyle yardım istemesi emredilmiştir:

Ve de ki: "Rabbim şeytanın kışkırtmalarından sana sığınırım. Ve onların benim yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım Rabbim." (Müminun Suresi, 97-98)

"Yâ Rabb! Kalbimi nurlandır, gözümü nurlandır, kulağımı nurlandır, sağımı nurlandır, solumu nurlandır, üstümü nurlandır, altımı nurlandır, önümü nurlandır, arkamı nurlandır ve beni nûr eyle (bir başka rivayette) benim damarlarımı nurlandır, etimi nurlandır, kanımı nurlandır, saçımı nurlandır, yüzümü nurlandır.” 

"Başka bir ilâh yok, ancak Allah var. O’nun şerîki yoktur. Mülk O'nundur, hamd de O'nundur. O her şeye kaadirdir. Allah'ım, Senin verdiğine engel olacak da yoktur, vermediğini verecek de yoktur. Ve servet sahibi olanlara servetleri sana karşı bir menfaat veremez. Yani servetine güvenerek sana âsî olanları o servetleri kurtaramaz."

"Yâ Rabb, benim hatâlarımı, bilmeden yapdıklarımı, işimde aşırı gitmemi, ve Senin benden çok iyi bildiğin hallerimi mağfiret eyle. Allah'ım, benim latifeleşmelerimi, ciddiyet hallerimi, hatâen ve kasden yaptıklarımı ve bende olan her şeyimi mağfiret eyle!” 

"Ey, Rabbim! Gayb ilminle ve halk üzerine kudretinle, hayatı benim için hayırlı gördükçe beni yaşat, ölümü benim için hayırlı gördüğün zaman da beni vefât ettir. Ey Rabbim! Gizlide ve açıkda senden haşyetini istiyorum. Rızâ hâlinde de, gadab hâlinde de ihlâs sözünden ayırmamanı istiyorum, fakirlikte de zenginlikte de i'tidâlden ayırmamanı istiyorum. Senden tükenmez bir ni'met, kesilmez bir göz ferahlığı (yüzde açıkça görülen neş'e ve huzûr) istiyorum. Senden beni kazâna râzı kılmanı, ölümden sonra yaşamanın serinliğini istiyorum. Senden yüzüne bakmanın lezzetini; sana kavuşmanın şevkini istiyorum. Bütün bunları zarar vericinin zararından, sapdırıcı bir fitneden uzak olarak vermeni istiyorum. Ey Rabbim! Bizi îmân zîynetiyle süsle, bizi doğru yolda olan hidâyet rehberleri kıl.” 

"Ey Rabbim! Senden bildiğim ve bilmediğim hayrın hem çabuk, hem geç olanını istiyorum. Ey Rabbim Resûlünün senden istediğini istiyorum, Resûlünün sana sığındığı şeyden ben de sana sığınıyorum. Allah'ım benim için kaza ettiğin şeyin âkibetini doğru yola ulaştır.”

"Sana bir kısım sözler öğreteyim mi ki, Allah Teâlâ kimin hayrını murâd ederse onları ona öğretir, sonra ebediyyen unutturmaz. De ki:
"Ey Rabbim! Ben zayıfım, rızân yolunda benim zaafımı kuvvetlendir. Beni nâsiyemden tutup hayra sevk et. İslâm'ı rızâmın en son noktası kıl. Ey Rabbim, ben zayıfım, beni kuvvetlendir. Ben zelîlim beni azîz kıl. Ben sana muhtacım, beni rızıklandır.” 

"Ey Rabbim! Acizlikten, tenbellikten, korkaklıktan cimrilikten, eli kolu dökülür derecede takatsızlıktan kasvetten, gafletten, zilletten, azlıktan, meskenetten sana sığınırım. Fakirlikten, küfürden, fısktan, şekavetten, nifaktan, yapdığını insanların duyması ve medh etmeleri için yapmaktan, riyâdan, sana sığınırım. Sağırlıktan, dilsizlikten, delilikten, cüzzamdan, abraslıktan ve kötü hastalıklardan sana sığınırım.”

Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- duâasında: "Ey Rabbim! Beni, iyilik ettiği zaman sevinen, kötülük ettiği zaman istiğfar edenlerden kıl.”




Hz. Muhammed (S.A.V) ve Mucizeleri



Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)'in Mucizeleri 2



Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)'in Mucizeleri 2

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)'in Mucizeleri 1



Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)'in Mucizeleri 1

Peygamber Efendimizin Güzel Ahlakı


Peygamber Efendimizin Güzel Ahlakı

Peygamberimizin ahlâkının en önemli özelliği, ALLAH vergisi oluşudur. O bütün güzel vasıfları, çalışıp, emek verip, bir çaba sonucu kazanmış değildir. Onun ahlâkı ALLAH tarafından ihsan edilmiş, ikram edilmiştir. Yüce ALLAH onu insanların örnek alacağı kusursuz, eksiksiz ve seçkin bir şekilde yaratmıştır. 

O dünyaya gözünü açıp kapayıncaya kadar hep aynı huy ve ahlâk üzerinde yaşamıştır. Ondaki güzel vasıflar yaratılışında mevcuttu. Onu eğiten, edep ve ahlâkın en üstün özellikleriyle süsleyen Yüce Rabbidir. 

İşte bundan dolayı, onu kendisine örnek kabul eden insan, onu ne kadar taklit edebilirse, o kadar istifadesi fazla olur, o nurdan aldığı feyiz, o nisbette çoğalır. 

Peygamberimizin ahlâkının en belirgin özelliklerinden birisi de, insan yaratılışında var olan birbirine zıt ve ters huyları en mükemmel şekilde bağdaştırıp, bütün duyguların ideal noktasını bulmasıdır. Hiçbir şekilde aşırılığa kaçmadan, orta yola, doğruya ulaşmasıdır. 

Peygamberimiz, herkesin arzu edip de bir türlü ulaşamadığı en üstün değerleri ve olgunluğu mükemmel bir şekilde hayâtı boyunca ümmetine göstermiş, bütün insanlığın gözleri önüne sermiştir. 

Bazı anlar olmuş, en cesur bir fedai olarak, düşmanın kat kat üstünlüğüne hiç aldırmadan, binlerce düşmana tek başına meydan okumuştur. Ama bu halinde bile yumuşak kalpliliğini, merhametini geri bırakmamıştır. 

Meselâ bir savaş sonrası, öldürülmüş olarak gördüğü düşman çocuklarına o kadar acımıştı ki, düşman da olsa çocukların öldürülmemesi gerektiğini, çünkü onların suçsuz ve Cennetlik olduklarını haber vermişti. 

O, bütün insanlığın kurtuluşu ve İslâmın dünyaya yayılması gibi yüce bir gaye için zihnini yorarken; bu arada binleri bulan ve Arabistan'ın her tarafına dal budak salan ümmetinin halini ve işlerini düşünürken; çevresinde bulunan yoksul ve fakir Müslümanları hiçbir zaman unutmamış; kendi çoluk çocuğunu, onların eğitim ve ihtiyaçlarını da ihmal etmemiştir. Birincisini büyük görürken, öbürünü küçümsememiştir. 

Bu kadar ağır ve sorumluluk isteyen bir görev üzerinde bulunduğu halde, o yine kendisini Rabbine vermiş, günün büyük bir kısmını ibadet ve zikirle geçirmiştir. 

Kalbi her an ALLAH'a bağlıdır. Bu haliyle dünya ile ilişkisini kesmiş gibi görünse de, yine o dünyanın içindedir. Bütün işlerinde ALLAH'ın rızasını gözetmiştir. 

Peygamber Efendimiz, dâva arkadaşlarını gözü gibi korumuş, onlara ana-babalarından görmedikleri şefkat ve yakınlığı göstermiş, kendi şahsına yapılan kötülüğü affetmiş, intikam almayı düşünmemiştir. Kendisini öldürmek için tuzak kuranları yakaladığında serbest bı- 

rakmış, ama ALLAH düşmanlarını asla bağışlamamış, onların yakasını bırakmamıştır. 

İçi bozuk, dıştan Müslüman gibi görünen münafıkların kalbine devamlı Cehennem korkusunu vermiş, âhiretteki acı hallerini hatırlatmıştır. 

İslâm toprakları, güneyde Yemen'e kuzeyde İran ve Suriye sınırına dayandığı sırada Peygamberimiz, Arapların sultanı, Arabistan'ın hakimi idi. Savaş sonrası düşmanın bırakıp gittiği mallar ve ganimetler mescidin içini doldururken, en kıymetli mallar Müslümanların eline geçtiği halde, yine o kuru bir hasır üzerinde yatacak kadar engin ruhlu; içi ot dolu bir yastığa yaslanacak kadar mütevazı; her türlü imkân mevcutken, açlık sıkıntısı çekecek kadar kanaatkar ve tok gönüllü idi. 

Hz. Ömer'in "Bizans kralı ve İran şahı dünya nimetleri içinde yüzerken, Resulullah kuru hasır üstünde yaşıyor" diyerek ağlaması üzerine, Sahabîsinin gönlünü hoş tutan yüce Peygamberimiz: 

"Yâ Ömer, varsın, Kisra ve Kayser dünya nimetlerinden zevklerini alsınlar, keyif sürsünler. Âhiret nimeti bize yeter" diyerek tevekkül ve rızasını dile getiriyordu. 

Peygamberimizin ahlâkı bir meleke halindeydi, öz olarak mevcuttu. Güneş nasıl ışık saçar, çiçekler nasıl rengi ve kokusuyla ortalığı Cennete çevirip burcu burcu kokular saçarsa; ağaçlar nasıl türlü türlü meyveler verir, yaratılışlarında var olanları ortaya çıkarırsa; Resul-i Ekrem Efendimizin ahlâkî hayâtı da o şekilde normal bir seyir içinde cereyan ediyordu. 

Öyle ki, her gören, Peygamberimizin o faziletle birlikte yaratıldığı kanaatine varırdı. Hiç kimse ondan o fazilete aykırı bir şeyin görüleceğine inanmazdı. O her zaman muhtaçlara yardım eder; zayıfları korur; tatlı sözlü, güler yüzlü bulunur; izzet ve vakarını muhafaza eder; tevazu ve hoşgörüsünü hiç kimseden esirgemezdi. Güneş nasıl ki, ALLAH'a inananın da, inanmayanın da üzerine doğarsa, Peygamberimizin dünyayı kaplayan şefkati de küçük-büyük, genç,ihtiyar, müslim-gayr-i müslim herkese aynı şekilde yayılırdı


Peygamber Efendimizin Ahlakı Hakkında Örnekler


Peygamber Efendimiz üstün kişiliği ve güzel ahlakı ile tüm müslümanlara örnektir.

Hz Muhammed’in en önemli özelliği , başkalarına önerdiği öğütleri ve ahlak kurallarını önce kendi yaşamında uygulamasıdır. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah’ımız O’nun ahlâkını överek, şöyle buyurmuştur: "Yâ Muhammed! Şüphesiz sen yüce bir ahlâk üzeresin" 


Peygamberimizin Doğruluğu

peygamber efendimiz doğruluğun ve dürüstlüğün en güzel ve eşsiz örneklerinden idi. O çocukluğundan ölümüne kadar doğruluktan ayrılmamaş ve hiç yalan sözlememiştir.Bu özelliğinden dolayı gençlik yıllarından itibaren O'na «Muhammedü'l-Emîn» yani, «Güvenilir Muhammed» denilirdi.

Peygamber olduğu zaman Mekke halkını biraraya toplamış ve onlara «Ey Kureyş halkı! Size bu dağın arkasından bir düşman ordusunun geldiğini söylesem bana inanır mısınız?»dedi.Bunu üzerine Mekke halkı «Hepimiz inanırız, çünkü sen ömründe yalan söylemedin» diye cevap verdiler.

Peygamberimizin Merhameti

Hz.Muhammed Efendimiz kalbi şefkat ve merhamet ile dolu idi o herzaman merhametli ve sevgi dolu bir insan olmuştur.Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de O'nun hakkında şöyle buyuruyor:

«Ey Muhammed! Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.»

Peygamberimiz her döneminde sıkıntı ve acı çekmiş olmasına rağmen hiçbir zaman kimse için kötülük ve beddua dilememiştir.Bu O'nun ne kadar merhametli bir şahsiyet olduğunun en güzel kanıtıdır.Peygamberimiz, insanlara ve diğer canlılara merhamet gösterenlere Yüce Allah'ın merhametle karşılık vereceğini bildirerek şöyle buyurmuştur:

«Merhamet edenlere Allah da merhamet eder, siz yeryüzündekilere merhamet ediniz ki, göktekiler de size merhamet etsin.»

Peygamberimizin Cömertliği

Peygamberimiz çok cömert ve eli açık bir kişi idi.Kapısına gelen ve kendisinden birşey isteyen kimseyi boş çevirmezdi.İhtiyaç sahiplerine herzaman yardım eder dağıtırdı. «Ben ancak dağıtıcıyım, veren Allah'tır.» derdi.
Bir gün Peygamberimize bir parça kumaş hediye edilmiş, O'da bunu kabul etmişti. Buna ihtiyacı da vardı. Yanında oturanlardan biri «Bu ne iyi kumaş» deyince, Peygamberimiz kumaşı ona bıraktı.

Eşi Hz. Aişe diyorki:«Peygamberimiz, üç gün peşpeşe karnını doyurmamıştır. İsteseydi doyururdu. Fakat yoksulları doyurup kendisi aç kalmayı tercih ederdi.»

Peygamberimizin Misafirseverliği

Peygamberimizi ziyaret eden O'nu görmeye gelen insan sayısı oldukça fazla idi.O her gelen misafirini en iyi şekilde ağırlar ve hizmet ederdi.O, misafirlerle ilgili olarak şöyle buyurmuştur:«Allah'a ve ahiret gününe inanan misafirine ikram etsin.»

Peygamberimizin İbadeti

Peygamberimizin her işini belli bir düzen ve zaman içinde yapardı.Hiç bir vaktini boş geçirmez ve ibadetinin zamanını hiç kaçırmazdı.Allah'ın en sevgili kulu olmasına rağmen O'ndan çok korkar ve ahiret gününe inanırdı.İbadet etmekten çok hoşlanırdı öyleki geceleri namaz kılar hatta çok ayakta kaldığı zamanlarda ayakları bile şişerdi. Eşi Hz. Aişe O'nun bu durumunu görünce:

- Ey Allah'ın Rasûlü! Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışladığı halde kendine niçin bu kadar zahmet ediyorsun? deyince, Peygamberimiz O'na şu cevabı vermiştir:
- «Allah'a şükreden bir kul olmıyayım mı?» 

Peygamberimizin Çocuk Sevgisi

Peygamber Efendimiz Çocukları çok sever ve şefkat duyardı.Torunları Hz.Hasan ve Hz. Hüseyini öper koklardı.Bir gün yine Hz. Muhammed torunlarını öperken orada bulunan bir adam Şöyle dedi:- Benim on çocuğum var, onların hiç birini öpmüş değilim.

Peygamberimiz ona:

- «Merhamet etmeyene, merhamet olunmaz» buyurdu.

Peygamberimiz, çocuklarla çok ilgilenirdi. Bir defa çocuklar arasında koşu düzenledi, kendisi de yarışın sona ereceği noktada durdu. Koşarak yanına gelen çocukları öptü ve kendilerine hediyelerini verdi.

Peygamberimizin Aile Hayatı


Peygamberimizin her açıdan örnek bir ailesi vardı.O, hanımlarına karşı çok nazik bir eş, çocuklarına karşı da şefkatli bir baba idi.Peygamberimizin evi, dünyadaki aile yuvalarının en mutlusu idi. Bu yuvada kavga-gürültü yoktu. Huzur vardı. Peygamberimiz evde daima güler yüzle hareket eder, hanımlara karşı kırıcı söz söylemez, kaba davranışta bulunmazdı. O, müslümanların da aynı davranışta bulunmasını istemiş ve şöyle buyurmuştur:

«Sizin en hayırlınız, kadınlarına karşı iyi davranandır.»

Peygamberimizin Cesareti

Peygamberimiz kutsal görevini yaparken büyük tehlikelerle karşılaştı. Düşmanlar O'nu öldürmek, İslâm güneşini söndürmek için korkunç plânlar yaptılar. Güçlü ordularla müslümanlara saldırdılar. Fakat Peygamberimiz bunların hiçbirinden yılmadı, ümitsizliğe kapılmadı, görevine devam etti.

O, insanları İslâma dâvet ettiği zaman tek başına idi. İlk yıllarda müslümanlığı kabul edenlerin sayısı da azdı. Karşısında İslâm'ı yok etmek isteyenlerin sayısı çok, maddi güçleri fazla idi.

Bunların yanında Peygamber efendimiz;

Hastaları ziyaret eder, iyileşmeleri içir dua ederdi,
Bir meclise gittiği zaman boş bulduğu yere otururdu,
Dinlemesini, söylemekten fazla severdi,
Güleceği zaman mübarek elini, mübarek ağzının üzerine koyardı,
Ne yer, ne içerse hizmetçisine de aynısını verirdi, Vefat ederken son anlarında dahi "Elinizin altındakilere (hizmetçi ve işçilere) iyi davranmamızı, onların haklarını gözetmemizi ve namaza dikkat etmemizi" tavsiye buyurmuştu.

Peygamber Efendimizin Ahlakı İle İlgili Kısa Olaylar


Peygamberimiz Hazreti Muhammed s.a.v Allah Korkusu;Peygamberimiz, alemlere rahmet olarak gönderilen son Peygamber olduğu halde Allah Tealadan, herkesten daha çok korkar ve Kıyamet günü acaba ne olacağım derdi. Peygamberimizin Allah Sevgisi;Kur-an’ı Kerim müminlerin Allah’ı her şeyden daha çok sevdiklerini bildiriyor.Şüphesiz Peygamberimiz Allah’ı herkesten daha çok severdi. Bunun için dir ki O, geceleri ayakları şişinceye kadar namazda dururdu.

Peygamberimizin özelliklerinden biri de yüksek bir cesarete sahip oluşudur. O, insanları İslam’a davet ettiği zaman tek başına idi. İlk yıllarda Müslümanlığı kabul edenlerin sayısı da azdı. Karşısında İslam’ı yok etmek isteyenlerin sayısı çok, maddi güçleri fazla idi. 

İki Meleğin Haline Gülüyorum

Bir gün Resulullah (s.a.v) gülümseyerek göğe bakıyordu, bir adam Hazretin gülmesinin sebebini sorunca, Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdular: “Evet göğe bakıyordum, iki meleğin hali beni güldürdü, onlar kendi yerinde ibadetle meşgul olan mümin bir kulun gece gündüz yaptığı ibadetlerinin mükafatını yazmaları için yeryüzüne indiler, fakat onu, hasta olduğundan dolayı ibadetgahında bulamayınca, göğe çıkıp, Hak Teala’ya şöyle arz ettiler: “Ey Rabbimiz! Biz o mümin kulun ibadetini yazmak için her zamanki gibi onun ibadetgahına gittik, fakat onu orada bulamadık, hastalık yatağına düşmüştü.”
Allah Teala, o meleklere cevabında şöyle buyurdu: “O mümin kul, hastalık yatağında olduğu sürece, her gün ibadetgahında olduğu zaman ona yazdığınız her günün sevabı miktarınca ona sevap yazın. Hastalık yatağında olduğu müddetçe onun hayır amellerinin mükafatı bana aittir; onun mükafatını ben vereceğim.

Sıraya Riayet Edin
Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor: “Bir gün Hz. Resulullah (s.a.v) ayaklarının üzerine yorgan örtmüş ve istirahata çekilmişti. Bu arada Hasan su istedi. Resullullah (s.a.v) hemen yerinden fırladı ve devemizden bir kaba biraz süt sağıp onu Hasan’a (a.s) verdi. Bunu gören Hüseyin (a.s) yerinden fırlayıp sütü almak istedi. Ama Resulullah (s.a.v) ona mani olup sütü Hasan’a verdi. Bu arada durumu seyretmekte olan Fatıma: Ya Resulullah! Güya Hasan’ı daha çok seviyorsun” dedi. Resulullah cevaben buyurdular ki: Hayır öyle değildir. Benim Hasan’ı savunmamın sebebi, öncelik onun hakkı olduğu içindir. Çünkü O, daha önce su istemişti, sırayı riayet etmek gerekir. Yoksa kıyamet günü ben, sen, bu ikisi ve şu yerde yatan (Ali) hepimiz bir mekanda olacağız buyurdu.

Rahmet Etmeyene Rahmolunmaz
Ebu Hureyre dedi ki: Resulullah (s.a.v)’ın huzurunda bulunuyorduk. Bu arada Hazret durmadan henüz küçük yaşta olan Hasan ve Hüseyin’i öpüyordu. Hazret’in bu hareketini gören Uyeyne: “Ya Resulullah (s.a.v), benim on çocuğum vardır. Ben şimdiye kadar onların hiçbirini asla öpmemişim” dedi. Hazret bu sözü duyunca çok sinirlendi, öyle ki çehresinin rengi değişti ve: Kim rahmetmezse, ona rahmolunmaz; eğer Allah rahmeti kalbinden almışsa, benim sana yapacak bir şeyim yoktur; kim, küçüklerimize rahmetmez, büyüklerimizi de saymazsa, o bizden değildir” buyurdu.

Resulullah (s.a.v)’ın Ağlaması
Resulullah (s.a.v) Ümmi Seleme’nin evinde bulunduğu bir gece yarısı uykudan kalkıp evin karanlık bir köşesinde dua ve ağlamakla (Allah’a yalvarıp yakarmakla) meşgul oldu. Ümmi Seleme, Resulullah (s.a.v)’ı yatağında görmeyince, kalkıp onu aramaya koyuldu. Bir de baktı ki Resulullah (s.a.v), evin karanlık bir köşesinde durup ellerini göğe kaldırmış, ağlayarak Allah’a şöyle yalvarıp yakarıyor:

Allah’ım! Bağışladığın nimetleri benden esirgeme. Beni, düşmanların gülüş vesilesi kılma, kıskançları bana musallat etme.

Allah’ım! Beni kurtardığın kötülük ve çirkinliklere geri çevirme.
Allah’ım! Beni hiçbir zaman ve hiçbir an kendi başıma bırakma; kendin beni her şeyden ve her afetten koru.

Ümmi Seleme Resulullah (s.a.v)’ın bu durumunu görünce, ağlayarak kendi yerine döner. Resulullah (s.a.v) Ümmi Seleme’nin ağlama sesini duyunca, ona doğru gidip ağlamasının sebebini sorur.
Ümmi Seleme:

Ya Resulullah! Senin ağlaman beni ağlattı. Sen neden ağlıyorsun? Siz Allah katında olan onca büyük makam ve yakınlığınıza ve Allah’ın geçmiş ve gelecek bütün kusurlarınızı affetmesine rağmen Allah’tan böyle korkuyor, sizi düşmanların gülüş vesilesi kılmamasını, kurtardığı kötülük ve çirkinliklere geri çevirmemesini, bir an bile kendi başınıza bırakmamasını istiyorsunuz, o halde vay bizim halimize! der.

Resulullah (s.a.v) ona cevabında:
Nasıl korkmayayım, nasıl ağlamayayım, nasıl kendi akıbetimde endişelenmeyeyim, nasıl kendi makam ve mevkime güveneyim! Oysa ki Allah Teala, Hz. Yunus’u bir an kendi haline bıraktı ve onun başına, gelmemesi gereken şeyler geldi!” buyurdu.


Peygamber Efendimizin Güzel Ahlakı İle İlgili Ayetler


Peygamber Efendimizin Ahlakı İle İlgili Ayetler den bazıları Allah inşallah bizleri Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed s.a.v gibi güzel Ahlaklı kullarından yapar...

-Su buzu erittiği gibi, güzel ahlakta günahları eritir (yok eder); sirke balı bozduğu gibi kötü ahlakta ameli bozar.

-Allah’ım beni güzelleştirdiğin gibi ahlakı mı da güzelleştir

-Hz. Aişe Validemize Hz.Peygamber (sav)’in ahlakı sorulduğu zaman “Siz hiç Kuran okumuyor musunuz. Onun ahlakı kurandı. cevabını vermiştir.

-Kuran ahlakı; Yüce Mevla’mızın Kuranı Kerimde bize bildirdiği, Hz. Peygamber (sav)’inde bizzat yaşayarak örnek olduğu ahlaktır.

-Şüphesiz sen yüce bir ahlak üzeresin Kalem Suresi 4

-Zaten o, yeryüzünde bulunuş maksadını, Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim ” buyurarak net olarak ifade ediyordu.

-Andolsun size bir Peygamber geldi ki sizin sıkıntıya uğramanız onu incitir ve üzer. Çünkü o size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir. Tevbe Suresi 128

- Rasulüm biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik Enbiya Suresi 107

- Andolsun ki Rasulullah sizin için, Allah’a ve ahıret gününe kavuşmayı umanlar için ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir Ahzab Suresi 21

Alemlere rahmet olarak gönderilen o Yüce Rasul güzel ahlak konusunda şöyle buyurmuştur:

- Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim

-Sizin en hayırlınız ahlakça en güzel olanınızdır

-Kişi güzel ahlakı ile geceleri ibadetle gündüzleri oruçla geçirenin derecesine yükselir


Peygamber Efendimizin Güzel Ahlakı İle İlgili Hadisi Şerifleri



“ Allah’a takva ve güzel ahlak.” (En ziyade neyin insanları cennete sokacağını soruyorlar.)

(Tirmizi, Birr 62, kutub-ı sıtte, 16. Cilt , sf. 329)



Ruhumu kudret altında tutan Allah'a yemin ederim ki cennete sadece güzel ahlak sahipleri girer.

Tirmizi; Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s.792



Müminin mizanında en ağır basacak şey güzel ahlaktır. Muhakkak ki, Allah Teala işi ve sözü çirkin olan ve hayasızca konuşan kimseye buğz eder"

G.Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 1. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 15/9



İmanın kemali, güzel ahlakladır.

G.Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 2. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 344/4



Güzel ahlak hataları eritir. Suyun buzu erittiği gibi. Fena ahlak ta ameli bozar. Sirkenin balı bozduğu gibi.

(Hz.İbni Abbas r.a.) Ramuz el-Hadis s.215



"Sizler insanları mallarınızla memnun edemezsiniz, onları güzel yüz ve güzel huyla hoşnut edersiniz."

Bezzar, Ebu Yala, Taberani; Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 3. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 111



"Allah Teala kolaylık gösteren ve güler yüzlü kişiyi sever."

Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998,, s.444



Peygamber Efendimiz (sav)’in Sevgi, Merhamet ve Adalet ile İlgili Sözleri

“ Kardeşini güler yüzle karşılaman, kendi kovandan kardeşinin kabına su vermen de birer maruftur.”

Tirmizi, Hz. Cabir’den rivayet etti kutub-ı sıtte, 2. Cilt



“ Mümin kişi, diğer mümine karşı duvar gibidir, birbirlerini takviye ederler.”

(Nesai kutub-ı sıtte, 2. Cilt , Sf. 374)



Size vermekte olduğu nimetlerinden ötürü Allah'ı sevin, beni de Allah beni sevdiği için seviniz.

Tirmizi; Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 4. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s.594 



Ebü Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kendisini (doğrudan) ilgilendirmeyen şeyi terketmesi, kişinin iyi Müslüman oluşundandır."

(Tirmizî, Zühd 11. Ayrıca bk. İbni Mace, Fiten 12)



Rivâyete göre, Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem'e bir kişi: Yâ Resûlu'llah! Bana nasîhat buyur, temennîsinde bulundu. Resûl-i Ekrem: Gazablanma (titizlenme sakın.) buyurdu. Bunun üzerine o kişi, Resûl-i Ekrem'e tekrar tekrar nasîhat temennîsinde bulundu (her def'asında) Resûl-i Ekrem: Gazablanma, buyurdu.

((Ebu Hureyre, Ehli Sünnet Hadis Sitesi hadis nedir, hadisler hadis-i þerif nedir kütüb-i sitte es-sahih buhari hadis rivayetleri hadis siteleri - Ehli Sünnet Hadis Sitesi Kütüb-i Sitte Kur'an-i Kerim Tefsir)



Rabbim bana dokuz şey emretti: Gizli halde de aleni halde de Allah'tan korkmamı, öfke ve rıza halinde de adaletli söz söylememi, fakirlikte de zenginlikte de iktisat yapmamı, benden kopana da sıla-ı rahim (dostluk) yapmamı, beni mahrum edene de vermemi, bana zulmedeni affetmemi, susma halimin tefekkür olmasını, konuşma halimin zikir olmasını, bakışımın ibret olmasını, marufu (doğru ve güzel olanı) emretmemi.

(Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 317)



Sana zulmedeni affet. Sana küsene git, sana kötülük yapana iyilik yap. Aleyhine de olsa hakkı söyle.

(Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 317)



Her nerede olursan ol Allah'tan ittika et ve kötülüğün arkasından iyilik yap, bu onu yok eder. İnsanlara iyi ahlakla muamele et.

(Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 328)



"İnsanlara güzel ahlakla muamelede bulun.

(İbni Kesir, Sire, 4:194-195; Salih Suruç, Kainatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1998, s.507)



Peygamberimiz (sav), Yemen'e gönderdiği elçilerine şunları tavsiye etmiştir: "Sirke balı bozduğu gibi, kötü huy da ameli ifsad eder."

(İbn Hıbban; Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 3. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 111)



Müminin şerefi dini, asaleti güzel ahlakı, mürüvveti de aklıdır.

(İbn Hıbban, Hakim; Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 3. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 111-112)



Rıfk (yumuşaklık, mülayimlik) bir şeye girdi mi, onu mutlaka tezyin eder, bir seyden de çıkarıldı mı, onu mutlaka kusurlu kılar.

(Kütüb-i Sitte, Prof. Dr. İbrahim Canan, cilt 7, s. 292)



Müminin mizanında en ağır basacak şey güzel ahlaktır. Muhakkak ki, Allah Teala işi ve sözü çirkin olan ve hayasızca konuşan kimseye buğz eder"

G.Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 1. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 15/9



İmanın kemali, güzel ahlakladır.

G.Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 2. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 344/4



Güzel ahlak hataları eritir. Suyun buzu erittiği gibi. Fena ahlak ta ameli bozar. Sirkenin balı bozduğu gibi.
(Hz.İbni Abbas r.a.) Ramuz el-Hadis s.215



"Sizler insanları mallarınızla memnun edemezsiniz, onları güzel yüz ve güzel huyla hoşnut edersiniz."

Bezzar, Ebu Yala, Taberani; Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 3. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 111



"Allah Teala kolaylık gösteren ve güler yüzlü kişiyi sever."

Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998,, s.444



"Her nerede olursan ol Allah'tan ittika et ve kötülüğün arkasından iyilik yap, bu onu yok eder. İnsanlara iyi ahlakla muamele et."

(Hz. Ebu Zerr r.a. : Tirmizi, Birr 55 Kütüb-i sitte, 16. Cilt , sf. 328)






 
Support : Creating Website | Johny Template | Mas Template
Copyright © 2011. Hak Yolumuz İslam - All Rights Reserved
Template Created by Creating Website Published by Mas Template
Proudly powered by Blogger