Namaz ve Namazın Çeşitleri


NAMAZ

NAMAZ NEDİR?

Namaz dinin direği, ibadetlerin en üstünüdür. Yüce Allah’a karşı en önemli ibadet görevimiz, günde beş defa kıldığımız namazlarımızdır. Ergenlik çağına gelen, akıllı her Müslümana günde beş vakit namaz kılmak farzdır.

Namaz, bizi yaratan, yaşatan, sayısız nimetleri veren Yüce Allah’a karşı bir kulluk görevimizdir.

Namaz kılanlar, Allah (c.c.)’ın emrini yerine getirmiş, kulluk borçlarını ödemiş ve Allah (c.c.)’ın hoşnutluğunu kazanmış, dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşmuş olurlar.


NAMAZIN ÇEŞİTLERİ

Namazın Farz, Vacib ve Nafile çeşitleri vardır.

1-) Farz Namazlar: Beş vakit namaz, cuma namazı ve cenaze namazları dır.

2-) Vacip Namazlar: Vitir ve bayram namazları, bozulan nafile namazların kazasıdır.

3-) Nafile Namazlar: Farz ve vacip namazlardan başka kılınan diğer namazlar dır.


NAMAZ VAKİTLERİ

Her işin belirli bir zamanı vardır. Günde beş defa kılınan farz namazla rın kılınması için Yüce Allah belli vakitler tespit etmiştir. Sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı günde beş defa kılınan namazların vakitleridir.

Sabah Namazının Vakti: Sabaha karşı tan yerinin ağarmaya başlama sından, güneşin doğmasına kadar olan zamandır.

Öğle Namazının Vakti : Güneş tam tepemize gelip, gölge doğu tara fına uzanmaya başladığı vakitten itibaren her şeyin gölgesinin bir veya iki misli oluncaya kadar devam eden zamandır.

İkindi Namazının Vakti: Öğle namazı vaktinin bitiminden güneş batıncaya kadar olan zamandır.

Akşam Namazının Vakti: Güneş battıktan sonra başlayıp, güneşin battığı yerde meydana gelen kızıllık kayboluncaya kadar olan zamandır.

Yatsı Namazının Vakti: Akşam namazının vakti çıktıktan sonra başlayıp, sabah namazının vakti girinceye kadar devam eden zamandır.

Vitir Namazının Vakti: Vitir namazının vakti de yatsı namazının vaktidir. Ancak vitir namazı, yatsı kılındıktan sonra kılınır.

Cuma Namazının Vakti: Öğle namazının vaktidir.

Teravih Namazının Vakti: Yatsı namazının vaktidir.

Bayram Namazının Vakti: Bayram günleri sabahleyin güneşin doğuşundan yaklaşık 50 dakika geçtikten sonra başlayıp güneşin tepe noktasına gelmesine kadar devam eden zamandır.

Her namaz, kendi vakti girdikten sonra kılınır. Vakti girmeyen namaz kılınmaz. Her namazın kılınma vakti, kendi vakti girdikten sonra başlar, bir sonraki namazın giriş vaktine kadar devam eder. En iyisi her namazı vaktin ilk giriş zamanında kılmaktır.

Güneş doğarken, tepe noktasında iken, batarken hiç bir namaz kılınmaz.

Beş vakit namazın fazları ile sünnetlerinin kaçar rekat olduğu aşağı- daki tabloda gösterilmiştir.


NAMAZIN FARZLARI

Namazın farzları on ikidir. Bunlardan altısı namazın dışındadır. Bunlara “Namazın Şartları” denir. Altısı da namazın içindedir. Bunlara da “Namazın Rükünleri” denir.

Namazın sahih olabilmesi için on iki farzın eksiksiz olarak yerine getirilmesi gerekir.

Namazın Şartları:

1-) Hadesten Taharet: Hades denilen manevi kirin giderilmesi için, abdest almak, gerekli hallerde ise gusül yapmaktır.

2-) Necasetten Taharet: Namaz kılacak kişi, bedeninde, üzerindeki elbisede ve namaz kılacağı yerde pislik varsa bunları temizlemelidir.

3-) Setr-i Avret: Namaz kılacak kişinin vücudunda örtünmesi gereken yerleri örtmesi demektir.

Erkeklerin: Göbek ile diz kapağı arasını (dizkapağı dahil),

Kadınların: Yüz, el ve ayaklardan başka vücudunun her tarafını örtmeleri gerekir.

4-) İstikbal-i Kıble: Namazı kıbleye dönerek kılmaktır.

5-) Vakit: Namazları kendi vakitleri içinde kılmaktır. Vakti gelmeden bir namazı kılmak caiz değildir.

6-) Niyet: Hangi namazı kıldığını bilmek ve kalbinde hatırlamaktır. Niyetin dil ile söylenmesi sünnettir.


Namazın Rukünleri:

1-) İftitah Tekbiri: Namaza başlarken tekbir almak demektir.

2-) Kıyam: Namazda ayakta durmak demektir.

3-) Kıraat: Namazda ayakta iken biraz Kur’an okumaktır.

4-) Rüku: Namazda eller diz kapağına erişecek kadar eğilmektir.

5-) Sücud: Rüku’dan sonra ayaklar, dizler ve ellerle beraber alnı yere koymaktır.

6-) Kaide-i Ahire: Namazın sonunda “Ettehiyyatü” okuyacak kadar oturmak demektir.


NAMAZDA TADİL-İ ERKAN

Tadil-i Erkan Nedir?

Tadil-i Erkan, rükünleri doğru yapmak demektir. Namazda tadil-i erkan ise, “namazın kıyam, rüku, sücud gibi her bir rüknünün sükunet, vakar ve itmi’nan içinde yerine getirilmesi, acelecilik ve çabukluk gösterilmemesi demektir.” Mesela rükudan kalktığında vücud dimdik hale gelmeli, en az bir kere “sübhane rabbiye’l-azim” diyecek kadar ayakta durup, ondan sonra secdeye varmalıdır. Her iki secde arasında da böyle bir tesbih miktarı durmalıdır. Yoksa rüku’dan tam doğrulmadan secdeye varmak, birinci secdeden sonra tam doğrulmadan ikinci secdeye gitmek tadil-i erkan’a zıttır.

Tadil-i Erkana Riayetin Lüzumu:

Namazı mümkün olduğu kadar itidal üzere kılmak, acele etmekten sakınmak gerekir. Çünkü acele ederek, rükünlerini tam yerine getirmemek, tazime ve adaba aykırıdır.

Namaz müminin miracı, gözünün nuru, kalp ve ruhunun sürurudur. İnsanın Allah (c.c.)’a en yakın olduğu böyle bir ibadet halini bir yük kabul edip onu acele ile, adab ve erkanına tam dikkat etmeden bir an evvel bitir- meye çalışması, namazın manasını anlamaması, manevi ve ruhani zevkine erememesi demektir.

Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur: “İnsan namazını güzelce kılar, rüku ve secdelerini tam ve itidal üzere yaparsa namaz ona şöyle der: “Sen beni nasıl koruduysan, Allah (c.c.) da seni korusun.” Şayet namazı kötü kılar, rüku ve secdelerini eksik ve noksan yaparsa, bu sefer şöyle der: “Sen beni nasıl zayi ettin ise Allah da sana öyle yapsın.”

Diğer bir hadis-i şerifte ise, namazda huzur ve huşu’a kavuşma, tadil-i erkana riayet hususunda şu ölçüye dikkat edilir: “Sizden biriniz namaz kıldığı zaman veda eder gibi (yani, kıldığı o namaz sanki son namazı imiş, bir daha namaz kılmaya ömrü yetmeyecekmiş gibi, tadil-i erkanına riayet ederek) kılsın.”

Müslüman, namazını, bu duygu içinde kılarsa, kolayca tadil-i erkana riayet edebilir. Kıldığı o namazdan büyük bir huzur duyar, manevi feyiz alır.

Namazı eksik ve bilgisiz kılan, tadil-i erkana riayet etmeyen kimselere namaz hırsızı denmektedir. Bunlar, farzına, vacibine riayet etme- den acele ile kıldıkları namazlarının ucundan bucağından hırsızlık yapmış sayılmaktadırlar. Nitekim Ebu Hureyre (r.a), Resulullah Efendimiz (s.a.v.)’ den şu hadisi naklet mektedir;

- “Size namaz hırsızından haber vereyim mi?”

- “Ver Ya Resulullah!”

- “Namaz hırsızı, namazın rükusunu, sücudunu noksan yapan, hakkıyla yerine getirmeyen kimsedir.”


NAMAZIN VACİBLERİ

1-) Namaza “Allah-u Ekber” sözü ile başlamak.

2-) Farz namazların ilk iki rekatında, nafile namazların her rekatında Fatiha suresini okumak.

3-) Farz namazlarının ilk iki rekatında, vitir ve nafile namazların her rekatında Fatihadan sonra sure veya üç ayet okumak.

4-) Fatihayı zammı sureden önce okumak.

5-) Secdede alın ile beraber burnu da yere koymak.

6-) Üç ve dört rekatlı namazların ikinci rekatında oturmak.

7-) Namazlardaki birinci oturuş ile son oturuşlarda “Ettehiyyatü”yü okumak.

8-) Cemaatle kılındığı zaman sabah, cuma, bayram, teravih ve vitir namazları nın her rekatında, akşam ve yatsı namazlarının ilk iki rekatında imamın “Fatiha” ve zammı sureyi açıktan, öğle ve ikindi namazlarında ise, gizlice okumak.

9-) İmama uyan cemaatin fatiha ve zammı sureyi okumayıp susmak.

10-) Vitir namazında kunut tekbiri almalı ve kunut dualarını okumak.

11-) Bayram namazlarında ilave tekbirleri almak.

12-) Tadili erkan, yani ayakta iken dosdoğru, rükuda dümdüz olmalı (Kadınlar biraz meyilli dururlar), Rükudan kalkınca iyice doğrulmalı, iki secde arasında tam oturmak.

13-) Namazın sonunda sağa ve sola selam vermek.

14-) Namazda yanılma olursa sehiv secdesi yapmak.


NAMAZIN SÜNNETLERİ

1-) Beş vakit namaz ile Cuma Namazı için ezan ve kamet getirmeli.

2-) İftitah tekbirini alırken elleri yukarıya kaldırmalı.

3-) Sübhaneke ve Euzu-Besmele’yi sessizce okumalı.

4-) Sağ eli, sol el üzerine koymak.

5-) Fatiha’dan sonra gizlice “Amin” demeli.

6-) Rüku ve secdeye eğilip kalkarken alınan tekbirler.

7-) Rüku ve secde tesbihleri. (Ruku’da üç defa “Sübhane Rabbiye’l Azim” ve her iki secdede üçer defa “Sübhane Rabbiye’l Ala” demek.)

8-) Rüku’dan doğrulunca “Semiallahu Limen Hamideh” ve hemen arkasından “Rabbena Ve Lekel Hamd” demek.

9-) Kıyamda bir özür bulunmadığı takdirde iki ayağın arasını dört parmak kadar açık bulundurmak.

10-) Rüku’da parmaklar açık olarak dizleri tutmak, dizleri, dirsekleri dik ve sırtı baş ile dümdüz halde bulundurmak.

11-) Secdeye varırken önce dizleri, sonra elleri, sonra yüzü yere koymak. Secdeden kalkarken önce yüzü, sonra elleri, sonra dizleri kaldırmak.

12-) Tahiyyatı sessizce okumak.

13-) Selama sağdan başlamak.

14-) Sütre edinmek. (Önü açık yerde namaz kılarken önüne sütre koymak)


NAMAZIN ADABLARI


Sünnetlerin dışında, namazın edeplerine de riayet etmek gerekir. Zira adabını yerine getirmemek namazı bozmasa da, sevap ve faziletini azaltır.

Namazın belli başlı edepleri şunlardır:

1-) Namazda, bedenen ve ruhen huzur, sükunet ve huşu içinde bulunmak.

Şuurlu bir Müslüman, namazın ne büyük bir ibadet olduğunu bilir, namaz sayesinde Allah-u Teala’nın manevi huzurunda olduğunu anlar, O’nun her an kendisini görüp bildiğini düşünerek mütevazi bir vaziyet alır. Kalbini mümkün mertebe batıl ve kötü düşüncelerden, masivadan, dünyevi alakalardan korumaya çalışır. Bunun içindir ki “Namazın kemali, ancak kalp huzuruyladır” buyurulmuştur.

Namazda böyle huşu ve huzur içinde bulunan bir müminin, ebedi saadete ve kurtuluşa ereceği, Kur’an-ı Kerim’de şu şekilde müjdelenmiştir: “Müminler felah bulmuştur, ki onlar, namazlarında huşu (huzur) içinde bulunurlar.” (Müminun 1,2)

2-) Üste giyilmiş elbiseyi önü açık bulundurmamak, varsa düğmelerini iliklemek. Normal olarak insanlar arasına çıkılamayacak elbiselerle namaza durmamalıdır. Namazda giyilen elbiselerin kirli olmamasına dikkat edilmeli dir.

3-) Namaz kılarken kıyamda, secde yerine, rüku’da ayakların üzerine, secdede burnun ucuna, oturuşlarda kucağa ve selamda da sağ ve sol omuz başlarına bakılmalıdır.

4-) Namazda iken öksürük ve geğirme gibi davranışları mümkün mertebe gidermeye çalışmalıdır.

5-) Namazda esnerken ağzını tutmak da edeptendir. Bir hadisi şerifte: “Cenab-ı Hak aksırmayı sever, esnemeyi ise kerih görür. Esneyen kimse elinden geldiğince ona mani olmaya çalışsın, hah hah diye ses çıkarma sın.” Diğer bir rivayette de; “Elini ağzına koysun” buyurulmuştur.

6-) Rüku ve secdede okunan tesbihleri, tek başına namaz kılan kimsenin üçten fazla söylemesi.

7-) Kamet getirilirken “Hayye Alel-Salah” denilince, imam ile birlikte ayağa kalkmak.

8-) İmamın, “Kad Kametis-Salah” denirken namaza başlaması. İmam bu hareketiyle müezzini tasdik etmiş olur. Bununla beraber kamet bittikten sonra namaza durmakta da, bir beis yoktur.

9-) Bir namazdan sonra diğer namazı beklemek, kollamak.

10-) Namazdan sonra tesbihlere, cemaatle yapılan duaya devam etmek, bunları terk etmemek.

11-) Her namazdan sonra Kur’an-ı Kerim okumak.

12-) Evde, işyerinde namazı kolayca eda edecek tedbirleri önceden almak.


Namazı Bozan Şeyler

1-) Namazda konuşmak.

2-) Bir şey yemek veya içmek.

3-) Kendi işiteceği kadar gülmek (yanındakilerin işiteceği kadar gülerse abdesti de bozulur.)

4-) Birine selam vermek veya verilen selamı almak.

5-) Göğsünü kıbleden çevirmek.

6-) Dünyaya ait bir şeyden veya bir ağrıdan dolayı ağlamak “ah” demek. (Allah korkusundan dolayı ağlamak namazı bozmaz.)

7-) Öksürüğü yok iken öksürmeye çalışmak. (Elde olmayarak normal gelen öksürük namazı bozmaz.)

8-) Namazda bir iş yapmaya çalışmak.

9-) Bir şeye üflemek.

10-) Kur’an-ı, manası bozulacak şekilde yanlış okumak.

11-) Namazda abdesti bozulmak.

12-) Teyemmüm eden kimsenin namazda suyu görmesi, mesh müddetinin namazda bitmesi

13-) Sabah namazını kılarken güneşin doğması.

14-) Cemaatle namazda kadınlarla erkeklerin arada bir perde olmadan yan yana bir safta kılması.

15-) Namazda örtünmesi gereken yerlerin açılması ve bu açılmanın bir rükün yapacak kadar süre devam etmesi.

16-) Bayılmak, çıldırmak…


NAMAZIN MEKRUHLARI

Namazın vaciblerinden herhangi birini bilerek yapmamak, tahrimen (harama yakın) bir mekruhtur. Sünnet veyahut adabından birini yapmamak mekruh ise de, harama yakın değildir. Bu genel kaideden sonra, namazın belli başlı mekruhlarını görelim:

1-) Namazda bedeni ve elbisesiyle oynamak. Serinlemek maksadıyla eliyle yelpazelenmek.

2-) Abdesti sıkışık bir vaziyette veya iştah çekici bir yemek sofraya konmuş iken namaza durmak. Bunlar da, namazda kalp ve zihni meşgul ederek huzura engel olduklarından mekruh sayılmışlardır.

3-) Namazda parmak çıtlatmak veya parmakları birbirine geçirmek.

4-) Namazda iken esnemek, gerinmek, eli böğrüne koymak.

5-) Göğsünü kıbleden çevirmeden boynunu döndürüp bir yere bakmak. Göğsü kıbleden döndürmek ise namazı bozar.

6-) Kollarını yere sermek. Kadınların sermesi mekruh değildir.

7-) İşaretle selam almak.

8-) Secdeye varırken elbisesini önden veya arkadan eliyle tutup kaldırmak.

9-) Ceket ve paltosunu giymeyip omzuna veya başına alarak namaz kılmak. Bu, kibir ve namaza önem vermemek gibi duygularla olursa, mekruhtur. Bir özürden dolayı olursa mekruh sayılmaz.

10-) Kılıksız bir halde, kirli iş elbisesi içinde veya başkasının yanına çıkamaya cağı bir kıyafetle namaza durmak. Hz. Ömer (r.a) kirden sakınılmayan hizmet elbisesi ile namaz kılmakta olan bir kimseyi görünce ona hitaben;

- “Seni bazı kimselere göndersem bu elbise ile gider misin?” diye sormuş, o da;

- “Hayır” deyince;

- “Cenab-ı Hak, kendisi için süslenilmeye en layık olandır” buyurmuştur.

11-) Kıraatı tam bitirmeden rükuya eğilmek.

12-) İkinci rekatta, ilk rekatta okuduğu sure ve ayetin öncesindeki sure ve ayeti okumak.

13-) Birinci ve ikinci rekatta okuduğu iki sure arasını, sadece bir sure ile ayırmak. Mesela birinci rekatta Fil suresini, ikinci rekatta de Maun suresini okumak gibi. Arada Kureyş suresi atlanmıştır. Kerahetten kurtulmak için, arada en az iki sure bırakmalıdır.

14-) Her namazın ikinci rekatı birinciden, dördüncü rekatı da üçüncüden uzun olmamalıdır.

15-) İki rekatta da aynı sureyi tekrar etmek. Eğer ezberinde başka sure yoksa mekruh olmaz.

16-) Bilerek aynı surede bir veya birkaç ayet atlamak.

17-) Namazda gözlerini yummak veya göğe dikmek. Namazda secde yerine bakmak edeptendir. Gözleri yummak, bu edebi terk etmektir. Ancak huşu giderici ve dikkati dağıtıcı bir şey’i görmemek için göz yumulması bakmaktan evladır.

18-) Vücudundan kıl koparmak gibi namaza uygun düşmeyen bir işte bulunmak.

19-) Namazda kaşınmak, terini silmek. Kaşınmadığı ve terini silmediği takdirde aşırı rahatsızlıktan zihni meşgul olacaksa, caiz olur. Bir rekatta üç kere üst üste kaşınmak ise “amel-i kesir” sayılacağı için, namazı bozar.

20-) Canlı bir şeyin resmi üzerine secde etmek.

21-) Üzerinde canlı resimleri bulunan elbise giymek, başının üstünde, arkasında, önünde, yan taraflarında veya karşısında canlı resimler olmak.

Eğer resim, ayakta duran için çok dikkat etmedikçe fark edilmeyecek derecede küçük olursa, yahut büyük olmakla beraber yaşamayacak şekilde başı kesik veya azası noksan olursa caiz olur. Fakat yine de bunları kıble tarafına asmamaya dikkat etmelidir.

22-) Bir özür yokken, secdede yalnız alnı yere koyup burnu koymamak.

23-) İşlek yol üzerinde, mezar üstünde, hamamda, gübrelikte, pisliğe yakın bir yerde namaz kılmak.

24-) Camide ön safta açık yer varken ilerlemeyip arkada namaza durmak.

25-) Kor halindeki ateşe karşı namaz kılmak. Mum, kandil, lamba karşısın da namaz kılmakta bir kerahet yoktur.

26-) Tembellik eseri yanında takke taşımayı bir külfet sayarak veya başını örtmeyi ehemmiyetsiz görerek başı açık namaz kılmak. Halbuki namazda başın örtülü olması sünnettir.

Namazda takkenin üzerine sarık sarmak sünnettir. Allah Resulü (s.a.v); “Sarıklı kılınan namaz, sarıksız kılınan namazdan 70 defa daha hayırlıdır” buyurmuştur.

27-) Ayetleri, rüku ve secdelerde okunan tesbihleri el ile saymak.

28-) Uyuyan insanlara ve insanın yüzüne karşı da namaz kılma mekruhtur. Arkası dönük kimseye karşı namaz kılmakta hiçbir mahzur yoktur.

29-) Önünden insan geçeceği tahmin edilen yerde, namaz kılarken önüne sütre koymamak da mekruhtur.

30-) Farz namazlarda özürsüz bir şeye dayanmak ve sağa-sola sallanmak da mekruhtur.

31-) Secdeye giderken özürsüz olarak ellerini dizlerinden önce yere koymak, kalkarken de dizleri ellerden önce kaldırmak veya ellerine abanarak kalkmak.

32-) Rüku’da iken başı sırt ile beraber olarak düz tutmayıp yukarı dikmek ve aşağı eğmek.

33-) Rüku ve secde tesbihlerini üç defadan az yapmak.

34-) Zaruret yokken sırtına veya kucağına çocuk alarak namaza durmak.

35-) Zaruret yokken erkeğin ipek elbise ile namaz kılması. İpek seccade üzerinde ise namaz kılınabilir. Çünkü erkek için haram olan ipek giymektir. Kullanmak ise caizdir.


NAMAZDA MEKRUH OLMAYAN ŞEYLER

1-) Yanan muma, kandile, fenere karşı namaz kılmak mekruh değildir.

2-) Üzerinde canlı sureti bulunan bir yaygıya (eğer suret ayak altında kalıyorsa) secde etmek mekruh değildir.

3-) Namazda yılan, akrep öldürmek mekruh olmaz. Ancak bu öldürüş amel-i kesiri gerektirir veya göğsü kıbleden çevirirse, namaz o zaman bozulur.

4-) Namaz kılanın önünde arkası dönük adam olması da mekruh değildir.

5-) Yüzünü çevirmeden göz ucuyla bakmakta bir beis yoktur. Evla olansa, onu da terk etmektir.

6-) Yer secde edilemeyecek halde ise, yatak üzerinde de namaz kılınabilir.

7-) Secdede alına yapışan çer çöp ve tozu, insanı rahatsız ve zihnen meşgul ederse, ter siler gibi silivermek de mekruh değildir.


NAMAZLARIN KILINIŞLARI

Beş Vakit Namazın Kılınma Şekli

Namazlar farz, vacib, sünnet, müstehap ve nafile kısımlarına ayrılır. Bunlar açıkladığımız farzlarına, vaciblerine, sünnetlerine, adabına riayet edilerek şu şekilde kılınır:


1-) Sabah namazı: 

Sabah namazının iki rekat sünnetini kılmak için: “Niyet ettim bugünkü sabah namazının sünnetini kılmaya” diye niyet edilir ve hemen eller, baş parmak kulakların yumuşağına gelecek kadar yukarıya kaldırılıp, “Allah-u Ekber” diyerek tekbir alınır. Bundan sonra eller bağlanır, “Sübhaneke Allahümme ve Bi Hamdike ve Tebarekesmük ve Teala Ceddük ve La İlahe Gayruk” ile Bismillahirrahmanirrahim ve Fatiha okunur, sonra “Amin” denir ve bir miktar daha Kur’an okunur. Bu bir miktardan maksat en az bir sure veya en az üç kısa ayet veya üç kısa ayet uzunluğunda bir ayettir. Bundan sonra “Allah-u Ekber” diye rükuya varılır, bu durumda en az üç kere; “Sübhane Rabbiyel Azim” denir.

Sonra “Semiallahü Limen Hamideh (Allah, hamd eden kulunun övgüsünü işitmiştir)” denilerek ayağa kalkılır, ayakta “Rabbena ve lekel-hamd” denir. Bundan sonra, “Allah-u Ekber” diye secdeye varılır, secdede üç kere “Sübhane Rabbiyel Ala” denir, sonra “Allah-u Ekber” denilerek kalkılır, bir tesbih miktarı oturulup yine “Allah-u Ekber” diye ikinci secdeye varılır, bunda da üç kere “Sübhane Rabbiyel Ala” denir. Bununla bir rekat tamamlanmış olur.

Bu ikinci secdeden sonra “Allah-u Ekber” denilerek ikinci rekata kalkılır. Ayakta yalnız “Besmele ile Fatiha” ve bir miktar daha Kur’an okunur. Birinci rekatta olduğu gibi rüku ve secdelere varılır; ikinci secdeden sonra oturulur ki bu iki rekatlı bir namazda son oturuştur. Bunda “Et-Tehiyyatü, Allahümme Salli-Barik” ve “Rabbena Atina fiddünya haseneten” duaları sonuna kadar okunur, sonra “Es-Selamü Aleyküm ve Rahmetullah” diye sağ tarafa, sonra da yine “Es-Selamü Aleyküm ve Rahmetullah” diye sol tarafa yüz çevirerek selam verilir. Bununla sağ ve sol tarafta bulunan müminlere, meleklere ve mümin cinlere selam verilmiş olur. Böylece iki rekatlı bir namaz bitmiş bulunur. Bütün bu tekbirler, tesbih ve kıraatler gizli, yani namaz kılanın kendisi işitebileceği bir sesle gizlice yapılır.

Namazda erkekler ile kadınların ellerini kaldırma, bağlama şekli, rüku ile secdelerde ve oturuşlarda alacakları durumlar “Namazın sünnetleri ve adabı” konularında açıklanmıştır.

Sabah namazının iki rekat farzı ise şöyle kılınır: Önce, erkeklere mahsus olmak üzere kamet getirilir, sonra “Bugünkü sabah namazının farzını kılmaya” diye niyet edilir ve eller, kulakların hizasına kadar kaldırılarak “Allah-u Ekber” diye namaza başlanır ve sabah namazının sünnetinde belirtildiği üzere kılınıp tamamlanır. Ancak sabah namazının farzında Fatiha’dan sonra biraz fazla Kur’an okunması sünnettir. Bu sünnetin en az miktarı kırk ayettir. Bununla birlikte üç kısa ayet miktarı okunması da caizdir. Vaktin çıkmasından korkulduğu takdirde az ayet okunur.


2-) Öğle namazı: 

Öğle namazının ilk dört rekat sünnetinin önceki iki rekatı, tam olarak sabah namazının iki rekat sünneti gibi kılınır. Ancak bunda, “Bugünkü öğle namazının sünnetine” diye niyet edilir ve bunda ikinci rekattan sonraki oturuş, son oturuş değil ilk oturuş olduğundan bu oturuşta yalnız “Et-Tehiyyatü” okunur, Sonra “Allah-u Ekber” diye ayağa kalkılır, Sübhaneke okunmaksızın, yalnız Besmele ile Fatiha ve bir miktar daha Kur’an okunarak, yine yukarıda belirtildiği şekilde rüku ve secdelere gidilir, bundan sonra dördüncü rekat için “Allah-u Ekber” denilerek ayağa kalkılır, bunda da yalnız Besmele ile Fatiha ve bir miktar daha Kur’an okunarak, yine belirtildiği şekilde rüku ve secdelere varılır, bundan sonra oturulur ki, bu son oturuştur. Bunda “Et-Tehiyyatü” ile “Allahümme Salli-Barik” ve “Rabbena Atina” duaları sonuna kadar okunup iki tarafa selam verilir. Böylece bu dört rekat sünnet kılınmış olur.

Öğle namazının dört rekat farzı ise şöyle kılınır, Sünnetten sonra, namaza aykırı bir şey ile uğraşmadan ayağa kalkılır, kamet getirilir. “Bugünkü öğle namazının farzını kılmaya” diye niyet edilir ve eller yukarıya kaldırılarak “Allah-u Ekber” diye tekbir alınır. İlk iki rekatı, sabah namazının iki rekat farzı gibi kılınır. Ancak bu iki rekattan sonraki oturuş, ilk oturuş olduğundan, bunda yalnız “Et-Tehiyyatü” okunur. Bundan sonra “Allah-u Ekber” denilerek üçüncü rekata kalkılır, yalnız Besmele ile Fatiha okunarak, rüku ve secdelere varılır, sonra “Allah-u Ekber” diye dördüncü rekat için ayağa kalkılır, yine Besmele ile Fatiha suresi okunarak rüku ve secdelere gidilir. Bundan sonra oturulur ki, bu son oturuştur. Bunda “Et-Tehiyyatü” ile “Allahümme Salli ve Barik” ve “Rabbena Atina” duaları sonuna kadar okunup, iki tarafa selam verilir. Böylece farz da kılınmış olur.

Öğlenin farzında okunacak ayetler, sabah namazında okunacak ayetlerden çoğunlukla az olur.

Öğlenin son iki rekat sünneti ise, “Bugünkü öğle namazının son sünnetini kılmaya” diye niyet edilip, tam olarak sabah namazının iki rekat sünneti gibi kılınır. Bu son sünneti dört rekat olarak kılmak müstehaptır. Bu takdirde ya her iki rekatta bir selam verilir, yahut dört rekatın sonunda selam verilir. Bu takdirde birinci oturuşta yalnız “Rabbena Atina” duası okunmaz, “Et-Tehiyyatü, Salli-Barik” duaları okunur, üçüncü rekat için tekbir alınarak ayağa kalkınca yine “Sübhaneke” okunur ve bu son iki rekat da önceki iki rekat gibi kılınır.


3-) İkindi namazı:

İkindi namazının dört rekat sünneti, müekked olmayan sünnettir. Her iki rekatı bağımsız namaz gibidir. Bu yüzden dört rekatın her iki rekatlık bölümü sabah namazının iki rekat sünneti gibi kılınır. Önce, “Bugünkü ikindi namazının sünnetini kılmaya” diye niyet edilir. Bu namazın ilk iki rekatı belirtildiği gibi kılınınca oturulur. Bu bir son oturuş demektir. Bu yüzden burada “Et-Tehiyyatü” ile birlikte “Allahümme Salli ve Barik” okunur, yalnız “Rabbena Atina” duası okunmaz, sonra “Allah-u Ekber” diyerek üçüncü rekata kalkılır. “Sübhaneke” ile “Euzü Besmele”den sonra Fatiha ve bir miktar daha Kur’an okunarak rüku ve secdelere varılır. Bundan sonra tekbir ile dördüncü rekata kalkılarak, yalnız “Besmele” ile Fatiha ve bir miktar daha Kur’an okunur. Sonra yine rüku ve secdelere varılır. Bundan sonra oturulur ki, bu da son oturuştur. Bunda “Et-Tehiyyatü” ile “Allahümme Salli-Barik” ve “Rabbena Atina” duaları sonuna kadar okunarak iki tarafa selam verilir. İkindi namazının farzının kılınışı, Bu da tam olarak öğle namazının farzı gibi kılınır. Yalnız niyet farklı olur, yani, “Bugünkü ikindi namazının farzını kılmaya” diye niyet edilir.


4-) Akşam namazı:

Akşam namazının üç rekat farzı, öğle ve ikindi namazlarının ilk üç rekat farzları gibi kılınır, şöyle ki: “Bugünkü akşam namazının farzını kılmaya” diye niyet edilip, namaza tekbir ile başlanır. Yukarıda açıklanan şekilde ilk iki rekat kılınarak oturulur. Bu, birinci oturuştur. Bunda yalnız “Et-Tehiyyatü” okunur. Sonra üçüncü rekata kalkılarak yalnız “Besmele” ile Fatiha okunur. Sonra “Allah-u Ekber” denilerek rüku ve secdelere varılır. Bundan sonra oturulur ki, bu da son oturuştur. Bunda “Et-Tehiyyatü” ile “Salli-Barik” ve “Rabbena Atina” duaları okunarak iki tarafa selam verilir.

Akşam namazının farzında, vaktin darlığından dolayı kısa sureler okunur. Akşam namazının sünnetinin kılınışı, Bu da “Bugünkü akşam namazının sünnetini kılmaya” diye niyet edilip, tam olarak sabah namazının sünneti gibi kılınır.


5-) Yatsı namazı:

Yatsı namazının ilk dört rekat sünneti, müekked olmayan sünnetlerdendir. Tam olarak ikindi namazının dört rekat sünneti gibi kılınır. Dört rekat farzı da tam olarak öğle ve ikindi namazlarının farzları gibi eda olunur. İki rekat son sünnetine gelince, bu da tam olarak sabah ve akşam namazlarının iki rekat sünnetleri gibi kılınır. Bunlarda yalnız niyetler değişmiş, yatsı namazının farzına veya sünnetlerine niyet edilmiş olur.

Yatsı namazının son sünneti de dört rekat olarak kılınabilir. Bu takdirde tam olarak ilk dört rekatı gibi kılınır. Bununla birlikte iki rekatta bir selam vermek suretiyle de kılınabilir. Bu durumda her iki rekat bağımsız namaz olacağı için oturuşlarda “Et-Tehiyyatü”, “Salli-Barik” ve “Rabbena Atina” duaları okunur.


Vitir Namazı:

Kılınma şekli: Üç rekattan ibaret olan vitir namazı şu şekilde kılınır:

Önce; “Bugünkü vitir namazını kılmaya” diye niyet edilir. Sonra “Allah-u Ekber” denilerek namaza başlanır. “Sübhaneke” ve “Euzü Besmele”den sonra “Fatiha” ve bir miktar daha “Kur’an” okunarak, rüku ve secdelere varılır. Sonra ikinci rekata kalkılıp, yalnız “Besmele” ile “Fatiha” ve bir miktar daha “Kur’an” okunarak yine rüku ve secdelere varılır. bundan sonra oturulur ki, bu birinci oturuştur. Burada yalnız “Et-Tehiyyatü” okunur. Sonra “Allah-u Ekber” denilerek üçüncü rekata kalkılır. Bunda da yalnız, “Besmele” ile “Fatiha” ve bir miktar daha “Kur’an” okunarak daha ayakta iken eller kaldırılıp “Allah-u Ekber” diye tekbir alınır, tekrar eller bağlanıp ayakta “Kunut duası okunur. Sonra “Allah-u Ekber” diye rüku ve secdelere gidilir, sonra oturulur ki, bu da son oturuştur. Bunda da yukarıdaki gibi “Et-Tehiyyatü” ile “Salli-Barik” ve “Rabbena Atina” duaları okunarak selam verilir.


CEMAATLE NAMAZIN KILINIŞ ŞEKLİ

Namazı cemaatle kılanlar şu şekilde hareket ederler:

1-) Cemaatten her biri imama uymaya niyet eder. Mesela; “Niyet ettim bugünkü sabah namazının farzını kılmaya, uydum hazır olan imama” diye niyette bulunur. Sonra imam ellerini kaldırır ve açıktan “Allah-u Ekber” diyerek namaza başlar. Cemaat de ellerini kaldırarak gizlice “Allah-u Ekber” deyip imam ile birlikte namaza başlarlar, imam ve cemaat “Sübhaneke”yi gizlice okurlar, sonra cemaat susar, imam gizlice “Euzü Besmele” okur, kıraatte bulunarak namazı şu şekilde kıldırır.

Sabah namazı ile akşam ve yatsı namazlarının ilk ikişer rekatlarında ve vitir namazının her üç rekatında, cuma ve bayram namazlarının bütün rekatlarında Fatiha ile ilave edeceği ayetleri açıktan yani cemaatin işitebileceği bir sesle açık olarak okur, diğer tekbirleri tesmi’leri (semiallahü limen hamideh) sözünü ve selamları açıktan yapar. Akşam namazının üçüncü ve yatsı namazının üçüncü ve dördüncü rekatlarıyla, öğle ve ikindi namazlarının bütün rekatlarında tekbirleri, tesmi’leri ve selamları açıktan, “Sübhaneke” ile “kıraati” gizlice okur.

2-) İmam, sabah namazının ilk rekatında okuyacağı ayetleri, ikinci rekatta okuyacağı ayetlerden ikide bir oranında uzun bulundurmalıdır. Bu bir sünnettir. Bu, cemaatin ilk rekata yetişmesine yardımcı olur.

3-) Cemaat, tekbirleri gizlice alırlar. İmam rükudan kalkarken, açıktan “Semiallahu limen hamideh” ve gizli olarak da “Rabbena ve lekel-hamd” der. İmam ile beraber gizlice rükuda üç kere “Sübhane Rabbiyel-Azim” secdelerde de, üçer kere “Sübhane Rabbiyel-A’la” derler.

4-) İmam ile cemaat birinci oturuşlarda yalnız “Et-Tehiyyatü”yü ikinci oturuşlarda, “Et-Tehiyyatü” ile beraber, “Salli-Barik” ve “Rabbena Atina” dualarını gizlice okurlar. İmam önce sağ tarafa, sonra da sol tarafa açıktan selam verince, cemaat de bu şekilde birlikte gizlice selam verir. İmam açıktan okuduğu Fatiha’nın sonunda gizlice “Amin” diyeceği gibi, cemaat de gizlice “Amin” derler.

5-) İmam selam verdikten sonra, müezzin açıktan “Allahümme Ente’s-Selamu ve Minke’s-Selam Tebarekte Ya Zel-Celali Vel-İkram” der. Sünnet varsa kılar, daha sonra Peygamberimize salatü selam getirilir. İmam ile her biri gizlice “Ayetel-Kürsi”yi okur, otuz üçer kere “Sübhanallah”, “Elhamdü lillahi“, “Allah-u Ekber” derler. Bunların bu sayısı, sağ elin parmakları ile tespit edileceği gibi, tesbih taneleriyle de tespit edilebilir.

6-) Yukarıdaki şekilde, otuz üç’er kere tesbih, hamd etme ve tekbirden sonra müezzin sesle; “La İlahe İllallahü Vahdehu La Şerike Lehu, Lehül-Mülkü ve Lehül-Hamdü ve Hüve Ala Külli Şey’in Kadir, Sübhane Rabbiyel-Aliyyil-Vehhab” der.

Tek başına namaz kılanlar da bunları okurlar. Bütün bunlar namazın müstehaplanndan olup, bunlara riayet edenler büyük mükafata nail olurlar.

7-) Namazların vakit, rükün ve rekatlarına riayet edilerek kılınması, Peygamberimiz (s.a.v)’den nakledilmiş olup, bu konuda ayrıca yüzyıllardan beri ümmetin icması meydana gelmiştir. Resulullah (s.a.v); “Beni nasıl namaz kılar görürseniz, siz de böylece namaz kılınız” diye emretmiştir. Bu yüzden Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in kılmış olduğu namazlara aykırı düşen bir namaz İslam dini nazarında geçerli bir namaz sayılmaz.


CUMA NAMAZI

Cuma namazı, dördü ilk sünnet, ikisi farz ve dördü de son sünnet olmak üzere on rekattır. Cuma günleri öğle vaktinde kılınır ve o günün öğle namazının yerine geçer. Cuma namazının farzı cemaatle kılınır. Tek başına kılınmaz.


Cuma Namazı Kimlere Farzdır

Cuma namazının bir kimseye farz olması için, Müslüman, akıllı ve ergenlik çağına gelmiş olmaktan başka altı şartın daha bulunması gerekir.


Cuma Namazının Farz Olmasının Şartları:

1-) Erkek olmak (Kadınlara farz değildir.)

2-) Hür ve serbest olmak.

3-) Mukim olmak. (Yani misafir olmamak)

4-) Sağlıklı olmak. (Cuma namazına gidemeyecek şekilde hasta olmamak)

5-) Kör olmamak.

6-) Ayakları sağlam olmak.

Bu şartlar kendisinde olmayan kişiye cuma namazı farz değildir. Ancak bu durumda olan bir kimse camiye gidip cumayı kılarsa o günün öğle namazının yerine geçer. Cuma namazının sahih olması için de altı şart lazımdır.


Cuma Namazının Sahih Olmasının Şartları :

1-) Cumanın öğle vaktinde kılınması.

2-) Namazdan önce hutbe okunması.

3-) Cuma kılınan yerin herkese açık olması.

4-) İmamdan başka en az üç erkek cemaat bulunması.

5-) Cuma namazını kıldıranın, devletin (yetkili makamın) görevlendirdiği veya izin verdiği bir kişi olması.

6-) Cuma kılınacak yerin şehir veya şehir hükmünde olması.


Cuma Namazı Nasıl Kılınır:

Cuma günü öğle vakti ezan okunduktan sonra, önce dört rek’at olan ilk sünneti kılınır. Bunun niyeti şöyledir: “Niyet ettim Allah rızası için bugünkü cuma namazının ilk sünnetini kılmaya.”

Cumanın ilk sünnetinin kılınışı aynen öğle namazının dört rekat sünneti gibidir. Sünnet kılındıktan sonra caminin içinde bir ezan daha okunur ve imam minbere çıkarak hutbe okur. Hutbe bitince ikamet getirilir ve cumanın iki rekat farzı cemaatle kılınır. İmamın arkasındaki cemaat şöyle niyet eder: “Niyet ettim Allah rızası için bugünkü cuma namazının farzını kılmaya, uydum imama.”

Farzdan sonra cumanın dört rekat son sünneti kılınır. Bunun kılınışı da cumanın ilk sünneti gibidir. Niyeti şöyledir: “Niyet ettim Allah rızası için cumanın son sünnetini kılmaya.”

Cuma namazı böylece tamamlanmış olur.

Bundan sonra dileyen dört rekat “Zuhri Ahir” ile iki rekat da “vakit sünneti” kılar.

Son öğle namazına: “Niyet ettim Allah rızası için vaktine yetişip henüz kılamadığım son öğle namazını kılmaya” diye niyet edilir. Bu son öğle namazı, öğlenin dört rekat farzı gibi kılınmakla beraber sünnetlerde olduğu gibi dört rekatın hepsinde Fatiha’dan sonra sure okunması daha iyidir.

İki rekat vakit sünnetine de şöyle niyet edilir: “Niyet ettim Allah rızası için vaktin sünnetini kılmaya.” Bu namaz da sabah namazının sünneti gibi kılınır.


SEHİV SECDESİ

Sehiv Secdesi Hangi Hallerde ve Ne Zaman Yapılır?

a)Namazda farzlardan birinin unutularak geciktirilmesi.

b)Vaciblerden birinin unutularak geciktirilmesi veya unutularak yapılmaması hallerinde sehiv secdesi yapılır.

Namazdaki bu eksikliği gidermek için namazın sonunda sehiv secdesi yapmak vacibtir. Farzlardan birinin unutularak veya bile bile yapılmaması hâlinde namaz bozulacağı için sehiv secdesi ile tamamlanamaz, namazın yeniden kılınması gerekir. Vaciblerden herhangi birinin bilerek terk edilmesi durumunda sehiv secdesi yapılmaz, namazın yeniden kılınması gerekir.


Sehiv Secdesi Nedir, Nasıl Yapılır?

Namazın sonunda iki defa secde yapıp oturmak ve bu oturuşta “Ettehiyyatü, Allahümme Salli ve Allahümme Barik”i okuyup selam vermeye sehiv secdesi denir. Sehiv secdesi şöyle yapılır:

Namazın son oturuşunda yalnız Ettehiyyatü okunarak sağ tarafa selam verildikten sonra: “Allah-u Ekber” diyerek secdeye varılır. Burada üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-â’lâ” denilir. Sonra “Allah-u Ekber” denilerek kalkılıp oturulur, tekrar “Allah-u Ekber” diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere “Sübhane Rabbiye’l-a’la” söylenir ve “Allah-u Ekber” diyerek kalkılıp oturulur. Bu oturuşta, “Ettehiyyatü, Allahümme Salli, Allahümme Barik ve Rabbenâ Atinâ” duaları okunarak önce sağa, sonra sola selam verilir. Buna sehiv secdesi denir. 


BAYRAM NAMAZLARI

Müslümanların yılda iki dini bayramı vardır:

1-) Ramazan Bayramı.

2-) Kurban Bayramı.

Cuma namazı farz olan kimselere, bayram namazlarını kılmak vacibdir. Bayram namazı iki rekattır. Cemaatle kılınır. Bayram namazlarında ezan okumak, ikamet getirmek yoktur. Bayram hutbesi sünnettir ve namazdan sonra okunur. Cuma hutbesi ise farzdır namazdan önce okunur.

Diğer namazlardan farklı olarak bayram namazlarının birinci rekatında üç, ikinci rekatında da üç kere olmak üzere fazladan altı tekbir alınır. Bunlara “Zevaid Tekbirleri” denir.


BAYRAM NAMAZLARININ KILINIŞI

Ramazan Bayramı Namazı:

Birinci rekat:

1-) Cemaat düzgün sıralar halinde imamın arkasında yer alır ve “Niyet ettim Allah rızası için Ramazan Bayramı namazını kılmaya, uydum imama” diye niyet eder.

2-) İmam “Allah-u Ekber” deyip ellerini yukarıya kaldırınca, cemaat de imamın peşinden “Allah-u Ekber” diyerek ellerini yukarıya kaldırıp göbeği altına bağlar.

3-) Hem imam, hem de cemaat gizlice “Sübhaneke“yi okur. Bundan sonra üç kere tekbir alınır. Tekbirlerin alınışı şöyledir:

Birinci Tekbir: İmam yüksek sesle, cemaat da onun peşinden gizlice “Allah-u Ekber” diyerek (iftitah tekbirinde olduğu gibi) ellerini yukarıya kaldırıp sonra aşağıya salıverirler. Burada kısa bir süre durulur.

İkinci Tekbir: İkinci defa “Allah-u Ekber” denilerek eller yukarıya kaldırılıp yine aşağıya salıverilir ve burada da birincide olduğu kadar durulur.

Üçüncü Tekbir: Sonra yine “Allah-u Ekber” denilerek eller yukarıya kaldırılır ve aşağıya salıverilmeden bağlanır.

4-) Bundan sonra imam, gizlice “Euzü-Besmele“, açıktan Fatiha ve bir sure okur. (Cemaat bir şey okumaz, imamı dinler.)

5-) Rüku ve secdeler yapılarak ayağa (İkinci rekata) kalkılır ve eller bağlanır.


İkinci rekat:

6-) İmam gizlice Besmele, açıktan da Fatiha ve bir sure okur. Sure bitince imam yüksek sesle, cemaat da içinden (birinci rekatta olduğu gibi) üç kere daha tekbir alır, üçüncü tekbirden sonra eller bağlanmadan, dördüncü tekbir ile rükuya varılır sonra da secdeler yapılarak oturulur.

7-) Oturuşta, imam ve cemaat, “Ettehiyyatü, Allahümme Salli, Allahümme Barik ve Rabbena Atina” duasını okuyarak önce sağa, sonra sola selam verip namazı bitirirler. Namazdan sonra hutbe okunur.

Kurban Bayramı Namazı:

1-) “Niyet ettim Allah rızası için Kurban Bayramı namazını kılmaya, uydum imama” diye niyet edilir.

Niyetten sonrası aynen Ramazan Bayramı namazı gibi kılınır. Namaz bitince hutbe okunur.


TEŞRİK TEKBİRLERİ

Kurban Bayramında “Arefe günü” sabah namazından sonra başlayıp dördüncü günü ikindi namazının sonunda bitmek üzere her farz namazın sonrasında bir defa tekbir getirilir. Bu vaciptir. Bu getirilen tekbirlere “teşrik tekbiri” denir.

“Allahu Ekber Allahu Ekber Lailahe İllallahu Vallahu Ekber Allahu Ekber Velillahil Hamd.”


CENAZE NAMAZI

Cenaze namazı, vefat eden din kardeşlerimiz hakkında dua olmak üzere bir “Farz-ı Kifaye”dir. Cenaze namazının kılınması için aranan şartlar şunlardır:

1-) Ölenin Müslüman olması. Müslüman olduğu bilinmeyen, bu hususta hali gizli olan kimsenin cenaze namazı kılınmaz. Ölenin Müslüman olduğuna şahit ve delil lazımdır. Bu delil de onun hayatta iken İslam’a tabi olduğu ve İslam’ın hükümlerini yerine getirdiği başkaları tarafından görülen, bilinen kişi olmasıdır.

2-) Ölünün yıkanarak temiz kefene sarılmış olması.

3-) Ölünün, imam ve cemaatin önünde olması.

4-) Ölünün tamamının veya bedeninin çoğununun, mevcut olması. Eğer bedeninin çoğu gitmiş veya başsız olarak yarısı varsa namazı kılınmaz, yıkanmaz. Bir beze sarılarak gömülür.

Cenaze namazı dört tekbir ve kıyamla eda edilir. Bu namazda secde ve rüku yoktur.


CENAZE NAMAZININ KILINIŞI

İmam, ölünün göğsü hizasında durur. Cemaat da arkasında saf tutar. Cemaate ölünün erkek veya kadın olduğu duyurulur, ona göre niyet edilir. Yani “Allah için namaza, Resulüllah için salavata, Meyyit için duaya, erkek veya hatun kişi niyetine uydum hazır olan imama” diye kalben niyet edip tekbir alınır. İlk tekbiri alırken eller kulağın hizasına kaldırılır, bağlanır. Sübhaneke, “ve celle senaüke” ile birlikte okunur. Bundan sonra eller kaldırılmadan ikinci bir tekbir alınır. Bu tekbirleri imam aşikar, cemaat ise gizli alır. “Allahümme Salli ve Allahümme Barik” okunur. Bundan sonra üçüncü tekbir alınır. Cenaze duası okunur.  (Bk. Dualar Bölümü)

Cenaze duasını bilmeyenler burada “Allahümme İnna Nestaiy nüke”yi yani kunut duasını veya dua niyeti ile “Fatiha-i şerife”yi okurlar. Daha sonra dördüncü tekbir alınır, selam verilir.


NAFİLE NAMAZLAR

Resulullah (s.a.v.)’ın hayatı Allah (c.c.)’a ibadetin ve en güzel kulluğun bin bir çeşidiyle doludur. Günün hemen her anına tekabül eden bir nafile namazı mevcuttur. Nafile ibadetler kulu Allah (c.c.)’a daha çok yaklaştırır ve cennetteki mertebesini de yükseltir. Resulullah (s.a.v.):

“Müslüman bir kimse, farzların dışında nafile olarak her gün Allah rızası için on iki rekat namaz kılarsa, Allah-u Teala ona cennette bir köşk yapar” (Müslim) buyurmuştur.

Nafile namazların, kıyamet gününün dehşetli anında hesap verirken zor durumda kalan sahibinin imdadına yetişeceğini de yine Resulullah (s.a.v.) buyurmuştur: “Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar. Şayet farzlarından bir şey noksan çıkarsa, Aziz ve Celil olan Rabbi:

- Kulumun nafile namazları var mı, bakınız? der. Farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir.” (Tirmizi, Salat, 188)

Farz namazlarını cemaatle kılmaya azami derecede gayret eden Peygamber Efendimiz (s.a.v.) nafile namazlarını daha çok evinde kılmayı tercih eder ve şöyle buyururdu: “Ey İnsanlar! Evinizde namaz kılınız. Zira farz namaz dışındaki namazların en makbûlü, insanın evinde kıldığı namazdır.” (Buharî)

Farz namaz, her müslümanın yerine getirmesi zaruri bir ibadet olduğu için açıktan kılınması ve insanların bu ibadete daha sağlam bir şekilde yöneltilmesi gerekmektedir. Bu nedenle açıktan ve büyük bir cemaat şuuru içinde edası daha uygundur. Nafile namazlar ise insanların iradesine bırakılmış ihtiyari ibadetler olduğundan, Allah’a vuslat yolunda yarışan kimselerin riyayı (gösteriş) daha kolay yenebilmeleri, evlerinde gizli olarak ibadet etmelerine bağlıdır. Bu hususta diğer bir nokta da, evlerin namazla şereflenmesi ve bereketlenmesidir. Cemaatle namaza çok önem veren Müslümanların, evlerini namaz kılınmayan yerler haline getirmemeleri de istenmektedir. Bu konuda müminleri uyaran Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: “Namazınızın bir kısmını evlerinizde kılınız da oraları kabirlere çevirmeyiniz.” (Buharî)


 TERAVİH NAMAZI

Yalnız Ramazan ayında her gün yatsı namazından sonra kılınır. Ramazan ayında teravih kılmak sünnettir. Teravihten sonra vitir namazı kılınır. Teravih namazı yirmi rekattır. Yalnız veya cemaatle kılınabilir. iki rekatta bir veya dört rekatta bir selam verilerek kılınabilir. İki rekatta bir selam vererek kılmak daha faziletlidir.

Teravih namazı iki rekatta bir selam verilerek kılındığında aynen sabah namazının sünneti gibi kılınır. Dört rekatta bir selam verilerek kılındığında ikindi namazının sünneti gibi kılınır.


TEHECCÜD (GECE) NAMAZI

Yatsı namazından sonra, daha uyumadan veya bir miktar uyuduktan sonra, kılınacak nafile namaza “gece namazı” denir. Bir miktar uyuduktan sonra kalkılıp kılınırsa “Teheccüd” adını alır. Teheccüd namazı iki rekattan on iki rekata kadardır. İki rekatta bir selam verilmesi daha faziletlidir. Teheccüd namazı, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e vacip yani farz hükmündeydi. Bu namaz O’nun ümmeti için sünnet-i müekkededir.  “Gece namazına devam ediniz. Zira bu sizden önceki salihlerin ibadetidir. Çünkü gece ibadeti, Allah’a yakınlık, günahlara kefaret olup insanı bedeni hastalıklardan korur ve günahlardan uzaklaştırır.” (Tirmizi)

Allah-u Teala çok sevdiği ve kainatı hürmetine yarattığı Sevgilisine daha fazla lütuflarda bulunmak için teheccüd namazını ona farz kılmıştı. “Gecenin bir kısmında da sadece sana mahsus bir nafile olmak üzere uykudan kalk, Kur’an ile teheccüd namazı kıl, Yakındır ki Rabbin seni bir makam-ı mahmuda eriştire.” (İsra/17, 79)

Resulullah Efendimiz (s.a.v.) gece namazını hiç terk etmezdi. Öyle ki hastalanacak veya ağırlık hissedecek olsa oturarak kılardı. (Ebu Davud) “Sabah namazından önce kılınan iki rekat nafile namaz dünyanın tamamından daha hayırlıdır” (Müslim) buyururdu. Gözümün nûru diye tavsif ettiği namazı geceleri daha bir iştiyak ve arzû ile kılardı. Ayakları şişecek kadar kendinden geçerek kıldığı teheccüd namazına olan arzusunu şöyle dile getirmişti: “Allah her peygamberde belirli bir şeye karşı aşırı bir istek yaratmıştır. Benim en çok hoşlandığım şey de gece ibadetidir”

Allah’a yaklaştıran en mühim ibadet olması hasebiyle ümmetinin de bu nimetten nasiplenmelerini arzu ederlerdi. Öncelikle yakın akrabasından tebliğe başlayan Efendimiz (s.a.v.), bir gece Hz. Ali ile Hz. Fatıma (r.a.)’nın kapısını çalmış ve onlara:

- “Namaz kılmayacak mısınız?” (Buharî) buyurarak geceyi boş geçirmemelerini istemişti.

Diğer ashabına da:

“Aman gece kalkmaya gayret edin! Çünkü o sizden önceki salih kimselerin adeti ve Allah’a yakınlıktır. (Bu ibadet) günahlardan alı kor, hatalara kefaret olur ve bedenden dertleri giderir” (Tirmizî) buyurarak onları huzurun kaynağına yöneltmek istemişti.

Aile içinde kadın ve erkeğin Allah’a ibadet ve salih ameller işleme hususunda birbirlerine destek olmalarının önemine dikkat çeken Efendimiz (s.a.v.) bilhassa gece namazına kalkmada bu yardımlaşmanın daha da önemli neticeler hasıl edeceğini şöyle ifade etmiştir: “Geceleyin kalkıp namaz kılan, hanımını da kaldıran, kalkmazsa yüzüne su serperek uyandıran kimseye Allah rahmet etsin. Aynı şekilde geceleyin kalkıp namaz kılan, kocasını da uyandıran, uyanmazsa yüzüne su serperek uykusunu kaçıran kadına da Allah rahmet etsin.” (Ebû Davud)


İŞRAK NAMAZI

İşrak namazı, Güneş bir iki mızrak boyu yükseldikten, yani güneş doğduktan otuz ila kırk beş dakika arası geçinceye kadar kılınır.

Saati olmayan bir kimse, çenesini göğsüne yapıştırarak güneşe bakar, şayet güneşi bu vaziyetteyken göremiyorsa, kerahat vakti çıkmıştır. Bundan sonra artık İşrak namazı kılınabilir.

İşrak namazı iki rekattır. Bu namazın fazileti hakkında Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Bir kimse sabah namazını cemaatle kıldıktan sonra oturup güneş doğuncaya kadar zikir ile meşgul olsa, güneş doğunca da iki rekat (İşrak) namaz kılsa, bir nafile Hac ve Umre sevabına nail olur.” (İhya, I. 336)


KUŞLUK NAMAZI

Kuşluk vaktinde kılınır. Kuşluk vakti, güneşin doğmasından itibaren  günün dörtte biri kadarki bir zamanın geçmesiyle başlayan vakte denir.

Şer’i gün (hicri gün) = İmsağın doğmasından  başlayıp güneşin batmasına kadar devam eden güne denir.

Örfi gün (miladi gün) = Güneşin doğmasından başlayıp batmasına kadar devam eden gündür. Şer’i gün, imsaktan başladığı için örf’i günden bir saat kırk beş dakika daha uzundur. Kuşluk namazı için en uygun zaman, güneşin yükselmeye başladığı zamandır. Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur: “Kuşluk namazı, deve yavrusunun ayakları sıcaktan kızdığı zamandır.” (Müslim)

Duha (kuşluk) namazı dediğimiz nafile namaz bu andan itibaren kılınır. Zeval vaktine yarım saat kalıncaya kadar devam eder. İki rekattan on iki rekata kadar kılınır.


Kuşluk namazının üç derecesi vardır:

Birinci Derecesi: Kuşluk namazının en az miktarı, iki rekattır ve insanoğlunun her bir eklemine karşılık, vermesi gereken sadakanın yerini tutar. Allah-u Teala’nın, her organı, her eklemi sağlıklı kılması, büyük bir nimettir. Ve O’na hamd edilmesini gerektirir. Ebu Zer (r.a.)’den rivayete göre Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Bir kimse kuşluk namazının iki rekatına devam etse, günahları deniz köpüğü kadar çok olsa bile affolunur.” (Tirmizi)

İkinci Derecesi: Kuşluk namazını dört rekat olarak kılmaktır. Bu konuyla ilgili olarak Allah (c.c.) bir hadisi kutsi’de şöyle buyuruyor: “Ey Ademoğlu! Günün evvelinde benim için dört rekat namaz kıl ki, ben de günün sonunda seni kollayayım.”

Üçüncü Derecesi: Kuşluk namazını sekiz veya on iki rekat olarak kılmaktır.

Hazret-i Aişe (r.anha)’den rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Kuşluk namazını ikişer ikişer dört rekat olarak kılar, bazen dilediğince de arttırırdı. (Müslim)


EVVABİN NAMAZI

Evvabin, evvab kelimesinin çoğulu olup, tövbe ve istiğfar ederek Allah Teala’ya çokça yönelen kişi demektir. Evvabin namazı, Akşam namazının sünnetinden hemen sonra, iki rekattan altı rekata kadar kılınır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Bir kimse Akşam namazından sonra hiç konuşmadan altı rekat namaz kılsa, o namaz (sevap bakımından) on iki senelik ibadete denk olur.” (Tirmizi)


ABDEST ŞÜKÜR NAMAZI

Abdest veya gusül alındıktan sonra vakit müsaitse, yaşlık kuruyacak kadar bir zaman geçmeden iki rekat namaz kılınması menduptur. Bu, abdest veya gusül nimetine kavuşmanın bir şükür ifadesidir. Çünkü abdest almak Allah’a yaklaştırıcı bir ibadettir, hedefi ise namazdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Her kim şu benim aldığım gibi abdest alır ve aklından bir şey geçirmeyerek iki rekat namaz kılarsa geçmiş günahları af olunur.” (Buhari)


TAHİYYETÜ’L MESCİD NAMAZI

Tahiyye; selam vermek demektir. Tahiyyetü’l mescid, mescidi yani camiyi selamlamak demektir. Kuran’ı Kerim’de mescitlere “Allah’ın Evleri” denilmiştir. Bir eve giren kimsenin, önce ev sahibini selamlaması kadar tabi bir şey olamaz. Bu halde Allah’ın evine girenin de O’nu selamlaması gerekir. Selamlamanın en mükemmel ve en güzel şekli namazla olur. Camiye giren kimsenin Tahiyyetü’l mescid kılmak suretiyle Allah-u Teala’yı bir nevi selamlamış, O’na bağlılığını saygısını ve kulluğunu sunmuş olur. Bir mescide sadece ziyaret için veya öğretmek veya öğrenmek gibi bir maksatla giren kimse orada nafile olarak iki rekat namaz kılar. Dileyen daha fazla kılabilir. Mescide günde birkaç defa bu şekilde girilse, bir defasında böyle namaz kılınması yeterlidir.

Tahiyyetü’l mescid namazı, mescide girildiğinde daha oturmadan kılınmalıdır. Faziletli olan da budur. Oturulduktan sonra da kılınabilir.

Ebu Katade (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Sizden her kim mescide girerse iki rekat namaz kılmadan oturmasın.” (Buhari)


GÜNEŞ VE AY TUTULMASI NAMAZI

Abdullah ibni Amr (r.a.) şöyle anlatıyor: “Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in zamanında güneş tutulmuştu. Peygamberimiz (s.a.v.) kalkıp insanlara namaz kıldırdılar. Kıyamda o kadar çok kaldılar ki, adeta rükuya varmayacak da hep ayakta duracak zannedildi. Sonra rükuya vardılar ve uzun müddet başlarını kaldırmadılar. Arkasından doğruldular, fakat mutedin üzerinde ayakta durdukları için secde etmeyecekleri intibaını verdi. Nihayet birinci secdeye vardılar. Lakin başlarını secdeden hiç kaldırmayacakları zannediliyordu. Daha sonra doğrulup oturdular. Bu oturuşları da uzun sürdü. Mübarek başlarını kaldırmayacakmışçasına kapandıkları ikinci secdeye vardıklarında, acı acı nefes alıp veriyor ve göz yaşları dökerek ağlıyordu: “Ya Rabbi! Ben aralarında olduğum müddetçe ümmetime azab etmeyeceğini bana vaad etmedin mi? Ya Rabbi! Onlar sana tövbe ve istiğfar edip yalvardıkları müddetçe ümmetime azab etmeyeceğin hususunda bana söz vermedin mi? İşte bizler kapına geldik senden affımızı diliyor ve sana yalvarıyoruz!”

Bu hal üzerine iki rekat namaz kılıp bitirince güneş bütün parlaklığıyla gözüktü. Arkasından Hz. Peygamber  (s.a.v.) minbere çıkarak ashabına güzel bir konuşma yaptı. Konuşmasında Allah-u Teala’ya hamd-ü sena ettikten sonra şöyle buyurdular: “Güneş ve ay Allah’ın varlık ve birliğine delalet eden alametlerden sadece ikisidir. Şayet bunlar tutulursa, dua edin, Cenab-ı Hakk’a yönelip O’na iltica edin, Allah’ın büyüklüğünü hatırlayın, namaza durup Allah’ı zikretmeye koyulun ve sadaka verin.” (Buharî)

İbni Hibban’da bulunan bir rivayete göre Rasulullah (s.a.v.) ayın tutukluğu geçinceye kadar, müslümanlara ay tutulması namazı kıldırmıştır.

Güneş ve ay tutulması namazı sünnettir. İki rekattır. Güneş açılıncaya kadar dua ile meşgul olunur. İmam’ın güneş tutulması namazını cemaatle kıldırmasında bir mahzur yoktur. Ay tutulma namazı ise cemaatsiz kılınır. Bu namazların mescidde kılınması da sünnettir. Ezan ve kamet okunmaz. Sadece güneş tutulması namazı için, namaz için toplanınız diye seslenilir.


ŞÜKÜR NAMAZI

Allah-u Teala’nın ihsan etmiş olduğu sayısız nimetlere şükretmek bütün insanların yerine getirmesi gereken bir borçtur. Şükür, verilen nimeti artırdığı gibi, şükürsüzlük de onun yok olmasına ve hatta sahibinin şiddetli bir azaba maruz kalmasına sebep olur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) sevindiğinde veya sevindirici bir haber aldığı zaman Allah’a şükretmek için secdeye kapanır ve namaz kılardı. Nitekim İslam’ın azılı düşmanı Ebu Cehil’in başının kesildiği kendisine müjdelendiği zaman iki rekat şükür namazı kılmıştı (İbn-i Mace)

Enes bin Malik (r.a.)’de şöyle anlatmaktadır: “Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.) bir ihtiyacının görüldüğü hususunda müjdelenmişti, bunun üzerine hemen secdeye kapandı.”


TESBİH NAMAZI

İbni Abbas ve Ebu Rafi (r.a.) anlatıyor: Resulullah (s.a.v.) Abbas bin Abdülmuttalib’e dediler ki: “Ey Abbas, ey amcacığım! Sana bir iyilik yapayım mı? Sana bağışta bulunayım mı? Sana ikram edeyim mi? Sana on hasleti nasıl yapacağını bildireyim mi? Eğer sen bunu yaparsan Allah (c.c.) senin bütün günahlarını, önceki-sonraki, eski-yeni, yanlışlıkla yapılan, bilerek yapılan, küçük-büyük, gizli-açık yani hepsini affeder. Bu on haslet şunlardır: dört rekat namaz kılarsın. Her bir rekatta Fatiha suresi ve bir sure okursun. Birinci rekatta kıraatı tamamlayınca, ayakta olduğun halde on beş kere “Sübhanellahi ve’l-hamdü li’llahi ve la ilahe illallahü va’llahu Ekber” dersin. Sonra rüku yapıp orada aynı tesbihi on kere söylersin, rukudan başını kaldırır on kere daha söylersin. Daha sonra secde yapıp aynı tesbihi on kere söylersin. Secdeden başını kaldırınca da on kere tekrarlarsın. Tekrar secdeye varıp yine on kere aynı tesbihi söylersin. İkinci secdeden başını kaldırınca da on kere söylersin. Böylece bir rekatta bunları yetmiş beş defa söylemiş olursun.

Aynı şeyleri dört rekatta de yaparsın. Dilersen bu namazı her gün bir kere kıl. Her gün yapamazsan haftada bir kere, haftada yapamazsan ayda bir kere, o da olmazsa yılda bir kere yap. Yılda bir kere de kılamazsan hiç olmazsa ömründe bir kere yap.” (Ebû Davud)


İSTİHARE NAMAZI

Bir şeyin kendisi hakkında hayırlı olup olmadığına dair, manevi bir işarete kavuşmak için kılınan iki rekatlık bir namazdır. Birinci rekatta “Kafirun Suresini” İkinci rekatta “İhlas Suresini” okumak müstehaptır. Namazdan sonra İstihare Duası okunur. Sonra da abdestli olarak kıbleye yönelip yatılır. Rüyada beyaz veya yeşil görülmesi hayır ve iyiliğe, siyah veya kırmızı görülmesi ise şerre işarettir.


TÖVBE NAMAZI

Allah’a karşı bir gaflet eseri olarak veya nefse uyarak günah işlendiğinde onun kefareti olarak büyük bir nedamet içerisinde O’na teveccüh etmek gerekmektedir. Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: “Şeytan seni bir kötülüğe sevk etme girişiminde bulunursa, hemen Allah’a sığın.” (Fussilet (41), 36)

Kötülük yapan bir kimsenin bunun yerine iyilik yapması, kötülüğü iyilikle defetmesi istenmektedir. Bir sabah Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Müezzini Hz. Bilal’i çağırdı ve ona:

-“Bilal! Hangi ameli yaparak benden önce cennete girdin? Dün gece cennette, senin ayakkabılarının tıkırtısını önümde duydum” diye sordu. Bilal (r.a.) de:

- “Ya Resulullah! Ne zaman bir günah işlesem arkasından hemen kalkıp iki rekat namaz kılarım, abdestim bozulduğunda da vakit geçirmeden hemen abdest alırım. Her abdest aldığımda da Allah’ın üzerimde iki rekat namaz hakkı olduğunu düşünürüm ve kılarım” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.):

- “İşte bunun sayesinde” buyurdular.


HACET NAMAZI

Her ihtiyacını Allah’a arz eden ve her fırsatta O’nu zikredip yücelten Peygamber Efendimiz (s.a.v.) her hangi bir ihtiyacı olan kimselere iki rekat namaz kılmalarını tavsiye etmiştir: “Kimin Allah’a veya her hangi bir insana ihtiyacı hasıl olursa önce abdest alsın, abdestini de güzelce alsın, iki rekat namaz kılsın, sonra Allah-u Teala Hazretlerine senada bulunsun, Resulullah (s.a.v.)’a salat okusun, daha sonra da şu duayı yapsın: ‘Halîm ve kerim olan Allah’tan başka ilah yoktur. Arş-ı Âzam’ın Rabbi noksan sıfatlardan münezzehtir. Alemlerin Rabbi’ne hamd olsun. Allah’ım! Rahmetine vesile olacak amelleri, mağfiretini kazanacak sebepleri talep ediyor, her çeşit günahtan koruman için yalvarıyorum. Her çeşit iyilikten zenginlik, her çeşit günahtan selamet diliyorum. Rabbim! Affetmediğin hiçbir günahımı, kaldırmadığın hiçbir sıkıntımı bırakma! Rızana uygun olan her türlü dileğimi yerine getir! Hangi amelden razı isen onu ver, ey Rahîm olan, bana en ziyade rahmet gösteren Rabbim!’ bundan sonra dünyevî veya uhrevî her ne dilerse taleb eder, çünkü o dilek takdir edilir.” (İbni Mace)


ZELZELE NAMAZI

Hicretin beşinci yılında Medine’de zelzele olmuştu. Kalbi her an Allah ile beraber olan Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Rabbiniz sizi, hoşnut olacağı duruma döndürmek istiyor. Öyle olunca siz de O’nun hoşnutluğunu dileyiniz!” buyurdu.

İbni Abbas (r.a.)’ın zelzele dolayısıyla altı rüku ve dört secde ile namaz kıldırdığı, rivayet edilmektedir. 


YOLCU NAMAZI

On beş günden az oturmak niyetiyle, yaya veya orta yürüyüşte on sekiz saatlik (90 kilometrelik) veya daha uzak yolculuğa çıkanlar dinimizde “Yolcu” sayılır. 90 kilometrelik bu yolculuğu trenle, uçakla, vapurla yapanlar da yolcu sayılırlar.


Dinimiz, yolcular için bazı kolaylıklar göstermiştir. Şöyle ki:

1-) Yolcular dört rekatlı farz namazları iki rekat olarak kılar.

2-) Vakitte darlık varsa sünnetler kılınmayabilir.

3-) Ramazan ayında dilerlerse oruçlarını tutmayıp bir başka zamana bıraka bilirler.

4-) Ayaklarına giydikleri “Mest”e üç gün süre ile (72 saat) meshedebilirler.

Dinimizde zorluk yoktur. Yüce Allah’a ibadeti gücümüz yettiğince yaparız. Yolculara, hastalara ve özürlülere tanınan kolaylıklar bu sebeptendir.


MESBUK 

İmama birinci rekatta yetişemeyen ve daha sonraki rekatlarda ona uyan kimseye denir. Namaza sonradan yetişen kimse birinci rekattan sonra ve son oturuşta imam selam vermeden önce imama uyan kimse cemaatle kılınan namaza yetişmiş olur ve mesbuk hükümlerine tabi bulunur.

Bu duruma göre mesbuk, iki rekatlı namazda ikinci rekat ve son oturuşta, dört rekatlı namazda iki, üç ve dördüncü rekatta veya son oturuşta üç rekatlı namazda ise, iki ve üçüncü rekatlarda veya son oturuşta imama uyan kimsedir.

Mesbuk hakkında aşağıdaki hükümler uygulanır: Mesbuk, imama sesli okunan bir rekatta yetişmiş ise “Sübhaneke”yi okumaz, tekbir alıp, susar. İmam ile birlikte son oturuşta yalnız “Et-Tehiyyâtü”yü okur, imam selam verince kalkar, “Euzü-Besmele”den sonra, “Fatiha” ile bir miktar Kur’an okur ve geri kalan rekatları tamamlar. İmama rükuda veya secdelerde yetişirse, duruma bakar. Eğer “Sübhaneke”yi okuyunca, rüku veya secdeden bir bölümüne yetişebileceğine kanaat getirirse, bunu ayakta okur. Aksi halde imama uyar ve Sübhaneke’yi okumaz. İmama oturuşta yetişirse Sübhaneke’yi okumaz, başlangıç tekbiri alıp, oturur.

Mesbûk, son oturuşta teşehhüd miktarı oturduktan sonra, aşağıdaki durumlarda imamın selam vermesini beklemeksizin ayağa kalkabilir:

a) Mesbukun, ayağındaki mestinin, mesh süresinin sona ermesinden korkması.

b) Özür sahibi olan mesbukun, namaz vaktinin çıkmasından korkması.

c) Cuma namazında, ikindi namazı vaktinin girmesinden korkması.

d) Bayram namazlarında, öğle vaktinin girmesinden veya sabah namazında güneşin doğmasından korkması.

e) Abdestinin bozulacağına kanaat getirirse, artık ne imamın selamını ve ne de yanılma secdesini yapmasını beklemez.

f) Mesbuk, imamın selamını beklerse, önünden insanların geçeceği kanaatine varırsa yine teşehhüdden sonra kalkabilir.

Bir sebep ve özür olmadığı halde teşehhüdden sonra kalkarsa, namaz geçerli olur. Fakat bu tahrimen mekruhtur. Teşehhüd miktarı oturmadan kalkarsa, caiz olmaz. Mesbuk, imamın selamından önce, namazını tamamlasa ve selamda imama uysa, mümkün ve caizdir.

Namazların özelliğine göre, imama birinci rekattan sonra uyan kimselerin, eksik kalan rekatları tamamlarken karşılaşması mümkün olan durumları şöylece ifade edebiliriz:

1) Sabah namazının ikinci rekatında imama uyan kimse, tekbir alıp susar. Son oturuşta “Et-Tehiyyâtü”yü okur, imam selam verince ayağa kalkar ve imamla birlikte kılmadığı ilk rekatı kılmaya başlar. Sübhaneke’den, Euzü-Besmeleden sonra Fatiha ile bir miktar daha Kur’an okur, rüku ve secdelerden sonra oturup “Et-Tehiyyatü ile Salavatı ve Rabbenâ Âtinâ” dualarını okuyarak selam verir.

2) Mesbûk, akşam namazının son rekatında imama uysa, Sübhaneke’yi okur, imamla beraber o rekatı kılıp teşehhütte oturur, sonra kalkar, Sübhaneke ile Euzü-Besmele’yi ve Fatiha ile bir miktar daha Kur’an okur, rüku ve secdelerden sonra oturur, yalnız Et-Tehiyyâtü’yü okur, sonra Allah-u Ekber diyerek ayağa kalkar, sadece Besmele ile Fatiha ve bir miktar daha Kur’an okuyarak rükuya ve secdelere varır, bundan sonra son kaideyi (oturuş) yaparak selam ile namazdan çıkar. Bu halde üç defa teşehhütte bulunmuş olur. Bununla beraber mesbûk, ikinci rekatın sonunda teşehhütte yanlışlıkla oturmayacak olsa kendisine sehiv (yanılma) secdeleri gerekmez. Çünkü bu rekat, onun yönünden birinci rekat mesabesindedir.

3) Mesbuk, dört rekatlı namazlardan birinin dördüncü rekatında imama uysa, imam ile teşehhüde oturduktan sonra kalkar, Sübhaneke’yi, Eûzü-Besmele’yi ve Fatiha ile bir miktar daha Kur’an okur, rüku ve secdelerden sonra oturur, yalnız Et-Tehiyyatü’yü okur. Sonra kalkar, Besmele ile Fatiha’yı ve bir miktar daha Kur’an okuyup rüku ve secdelere varır, oturmaksızın ayağa kalkar, sadece Besmele ve Fatiha ile bir rekat daha kılarak son oturuşu yapar, Et-Tehiyyatü ile Salavat ve Rabbenâ Âtinâ dualarını okuyup selam verir.

4) Mesbûk, dört rekatlı namazların üçüncü rekatından itibaren imama uysa onunla beraber son oturuşta yalnız Et-Tehiyyâtü’yü okur, sonra kalkar, Sübhaneke’yi, Eûzü-Besmele ve Fatiha ile bir miktar daha Kur’an okuyup rükuya ve secdelere varır, sonra kalkar, yalnız Besmele’yi ve Fatiha ile bir miktar daha ayet okuyarak yine rükuya, secdelere varır, teşehhüde oturur, Et-Tehiyyâtü ile Salavâtı ve Rabbenâ Âtinâ dualarını okuyarak selam ile namazını bitirir.

5) Mesbuk, dört rekatlı namazların ikinci rekatında imama uyacak olsa, üç rekatı imam ile beraber kılmış olur, teşehhütten sonra ayağa kalkar, Sübhaneke’yi ve Euzü-Besmele’yi ve Fatiha ile bir miktar ayet okur, rüku ve secdeleri yapar, son kaideyi yaparak namazını selam ile tamamlar.

6) İmama rükuda iken uyan kişi, o rükûun ait olduğu rekata yetişmiş sayılır. Fakat imamı secde halinde bulan kimse, hemen secdeye varırsa da bu secdenin ait olduğu rekatı kaçırmış sayılır. Binaenaleyh o rekatı yukarıdaki tariflere uygun olarak kaza etmesi gerekir.

7) Mesbukun kaza edeceği rekatlarda başkasına uyması, başkasının da bu durumda mesbuka tabi olması caiz değildir. Mesbuk bu hususta tek başına namaz kılan sayılmaz. Fakat bir mesbuk, ne kadar rekat kaza edeceğini unutup da kendisiyle beraber mesbuk bulunan bir şahsın ne kadar kaza edeceğini göz önüne alsa bununla namazının sıhhatine bir noksanlık gelmez.

8) Mesbuk, namazını yeniden kılmak niyetiyle tekbir alacak olsa önceki tekbir ile başlamış olduğu namazı bozmuş olur. Tek başına kılan ise böyle değildir, başka bir namaz kılmaya niyet etmedikçe aynı namaza yeniden başlamak niyetiyle alacağı tekbir, bu namazını bozmaz. Çünkü her iki namaz, tek başına kılana göre birbirinin aynıdır. Mesbuk ise kendi yönünden tek başına kılan, imama uyması bakımından da onun hakkında bu aynı durum yoktur.

9) Mesbuk, Ebu Hanife’ye göre de Kurban Bayramında teşrik tekbirlerini imam ile beraber alır, sonra ayağa kalkıp geri kalan rekatları tamamlar. Halbuki Ebu Hanife’ye göre tek başına namaz kılan, bu tekbirler ile mükellef değildir. Binaenaleyh mesbuk, bu konuda tek başına namaz kılan değil, imama uyan kişi durumunda kabul edilmiştir.

10) Mesbuk, imam daha selam vermeden tahiyyatı okuyup bitirmiş olsa bir görüşe göre şahadet kelimesini tekrar eder, bir görüşe göre de susar. Bu hususta sahih olan, mesbukun tahiyyatı yavaş yavaş okumasıdır. Birinci oturuşta imamdan önce teşehhüdü bitirmiş olan imama uyan kişi de susar, teşehhüdde bulunmaz.

11) İmam yanlışlıkla beşinci rekata kalktığı gibi mesbuk da kendisine tabi olarak ayağa kalksa, bakılır, eğer imam, dördüncü rekatta oturmuş ise, mesbukun namazı bu ayağa kalkışla bozulur. Fakat imam, dördüncü rekatta oturmamış ise, beşinci rekatta secdeye varmadıkça mesbukun namazı bozulmaz.

12) Bir mesbuk, aynı zamanda lahik de olabilir, Şöyle ki, İmama sonradan uyan kişi, uyku veya abdestsizlik meydana gelmesi gibi bir sebeple rükünlerden veya rekatlardan bir kaçını imam ile kılamayıp geçirse hem mesbuk, hem de lahik olmuş olur. Bu halde önce, ulaşamadığı için geçirdiği rekatları okumayarak kaza eder, sonra mümkün ise geri kalan namazda imama uyar, daha sonra da imama uymadan önceki bir veya birden fazla rekatı okuyarak kaza eder. Önce bunları kaza edip, sonra namaz arasında geçirmiş olduğu rükünleri veya rekatları kaza etmesi de caizdir. Fakat bu takdirde meşru tertibi gözetmemiş olacağından günaha girmiş olur.

Sonuç olarak mesbuk ve lahik ile ilgili hükümlerin amacı, müslümanları cemaatle namaza teşvik etmek ve namaza vaktinde yetişemeyenlere veya namazın tümünü imamla birlikte kılamayanlara kolaylık sağlamaktadır. İslam’da cemaatle namaza büyük önem verilmiş ve “Yalnız başına kılınacak bir farz namaza göre, cemaatle kılınacak böyle bir farz namaza yirmi yedi derece ecir” olduğu haber verilmiştir.


LAHİK 

Namaza imam ile beraber başladığı halde kendisine gaflet, uyku veya cemaatin çokluğundan dolayı bir zahmet arız olup veya abdesti bozan bir durum ile karşılaşıp da namazın tamamını veya bir kısmını imam ile kılamayan kimseye denir.

Namazın başından sonuna kadar, aralıksız olarak imama uyan, bütün rekatları imam ile beraber kılan kimseye “müdrik”, imama birinci rekatın rükûundan sonra, imam selam verinceye kadar, arada uyan kimseye de “mesbuk” adı verilir. Lahik, imamla birlikte kılamadığı kısım için, imama uyan kimse gibidir. Bu yüzden kaçırdığı rekatları kaza ederken, Kur’an-ı Kerim okumaz ve kendi başına kıldığı rekatlardaki yanılmasından dolayı “sehiv secdesi” yapması gerekmez. Çünkü imamın arkasında namaz kılan cemaat kendi yanılmasından dolayı sehiv secdesi yapmaz.

İmama uyan cemaatten birisinin, namaz içinde abdesti bozulsa, mesela, burnu kanasa, saftan ayrılır, namaza aykırı bir şeyle uğraşmaksızın hemen abdest alır, tekrar cemaate dönerek yetiştiği yerden imama uyar. Mümkün ise önce kaçırdığı rekatları veya rükünleri kaza eder, sonra imama tabi olarak onunla selam verir.

Bir kimse, birinci rekatın kıyamında uyuyup da imam secdeye vardığı anda uyansa, hemen rükuya varır, sonra secdeye vararak imama tabi olur. Bir yere dayanmaksızın vuku bulan, uyku hali gerçek uyku sayılmadığı için abdeste ve dolayısıyla namaza zarar vermez.

Lahik, imama yetişemeyeceğini anlarsa, hemen imama tabi olur, imam namazdan çıkınca kendisi kaçırmış olduğu rekatları veya rükünleri kaza eder. Ancak hükmen imamın arkasında namaz kılmakta olduğu kabul edilerek bir şey okumaksızın eksik kalan rekatları tamamlar.

İmama ikinci rekatta uyan bir kimse (mesbûk) abdesti bozulduğu için, bir veya daha fazla rekatı kaçırsa, imam selam verdikten sonra kaza edeceği ilk rekatta kıraatte bulunması gerekir. İmam sehiv secdeleri yapsa, Lahik namazını henüz tamamlamamış ise, onunla beraber bu secdeleri yapmaz. Önce namazı tamamlar, ondan sonra bu sehiv secdelerini yapar.

Korku namazında, namazı imama uyarak kılmaya başlayan ve iki rekatlı namazda ilk rekatı, üç veya dört rekatlı namazda ise, ilk iki rekatı imam ile beraber kılan birinci grup, ikinci secdeden veya birinci oturuşta “tahiyyât”tan sonra düşman cephesine gider, ikinci grup gelerek, imam ile geri kalan rekatları kılar, yeniden düşman karşısına gider. İmam kendi başına selam verir. Birinci grup, döner gelir, namazını kıraatsiz olarak tamamlar, selam verir.

İşte bu grup “lahik” hükmündedir. İkinci grup namazlarını imamdan sonra kıraatle tamamlayıp düşman cephesine yeniden gider. Bu ikinci grup ise “mesbuk” hükmünde olduğu için namazını kıraatle tamamlar.

Ancak her lahikin yukarıda açıklandığı şekilde namazı tamamlaması güç olduğu için, lahiklerin eksik kalan namazlarına yeniden başlamaları daha uygun görülmüştür.


MÜDRİK

Namazın başından sonuna kadar ara vermeksizin imama uyan, bütün rekatları imamla beraber kılan kimseye denir. İmama ilk rekatın rükûunda yetişen, o rekata yetişmiş ve “müdrik” vasfını kazanmış olur.

Namazı cemaatle kılmanın ve imama uyup onunla başlamanın fazileti çok büyüktür. Bununla ilgili olarak Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha üstündür” “İmam namazda kendisine uyulmak içindir. O tekbir aldığında siz de tekbir alın, rükuya vardığında siz de rükuya varın.”

Bir kimse tek başına bir farz namaza başladıktan sonra bulunduğu yerde o namaz cemaatle kılınmaya başlansa, eğer namaza başlamış ama henüz secdeye varmamışsa, namazı bırakır ve imama uyar, cemaat sevabına kavuşur. Bir defa secdeye varmışsa, kıldığı farz namaz sabah ve akşam namazı ise yine namazını bırakır, imama uyar. İkinci rekatın secdesine varmış ise, namazını bırakmaz, bitirir.

Dört rekatlı bir farz ise, kıldığı bir rekata bir rekat daha ekler, selam verip imama uyar. İlk kıldığı iki rekat nafile olur. Böyle bir namazın üçüncü rekatına başlamış, ama secde etmemişse, hemen selam verip imama uyar. Üçüncü rekatın secdesini yapmışsa, dördüncü rekatı da kılar, öyle selam verir.

Nafile namazı kılmakta olan kimse, yanında cemaatle namaza başlanınca, bu nafileyi iki rekat kılar, selam verip imama uyar. Üçüncü rekata kalkmışsa, dörde tamamlar. Ancak cenaze namazı kılınacaksa, başladığı nafileyi bırakıp cenaze namazına iştirak eder, sonra bıraktığı nafileyi kaza eder. Çünkü cenaze namazının telafisi mümkün değildir.

Cemaatle sabah namazına başlandığını gören kimse, hemen sabah namazının sünnetini kılar ve imama uyar. Cemaate yetişeceğini zannetmezse hemen imama uyar. Sünnete başlamışsa tamamlar.

Öğle, ikindi ve yatsı namazlarında, bunların farzlarının cemaatle kılınmaya başlandığını gören kimse hemen imama uyar. Öğlenin ilk sünnetini farzdan sonra kaza eder. İkindinin sünnetini kılmaz. Yatsının ilk sünnetini dilerse kaza eder, dilerse kılmaz.

Vaktin ve tamamıyla cemaatin geçeceğine kesin kanaat getiren kimse sünnetleri kılmayacağı gibi, üzerinde bulunan az necaseti de gidermeye uğraşmaz. İkinci bir cemaat bulacağına kanaat getiren kimsenin ise az necaseti gidermeden namaza başlamaması daha iyidir.


ÇOCUĞUMUZA NAMAZI NASIL SEVDİRİRİZ?

Çocuğunuzu namaza alıştırırken, bir çiçek çizin. Kabaca beş yaprağı bulunan kocaman bir yonca olsun. Çocuğunuzun sizinle birlikte, namaz kıldığı her vakitte yoncanın bir yaprağını boyamasına izin verin. Sonra boyanmış sayfalar belli bir sayıya gelince onu ödüllendirin.

Namazdan sonra hemen kalkmayın seccadeden. Çocuğunuzu da yanınıza alarak onunla dua edin. Anlamlı Türkçe dua metinleri üretin ve onları çocuğunuzla birlikte tekrarlayın. Dilde olan şeyler sıkça tekrar edilirse kalbe kolay yerleşir. Aynen zikir gibi.

Hafta sonlarını hepimiz iple çekeriz. Bir tatil olsa da eşimizle, çocuğumuzla doyasıya zaman geçirip piknik yapsak diye. İşte bu zamanlarda tutun çocuğunuzun elinden camiye götürün. Ona bir hafta önceden, kendisini hafta sonu camiye götüreceğinizi söyleyin. Bir hafta boyunca bunu bir ödül olarak sunun. “Benim oğlum kocaman delikanlı oldu. Biz oğlumla camiye gideceğiz” diye onu övüp cesaretlendirin.

Çocuğunu namaza ve İslami değerlere yaklaştırmak için, onu hediye almaya davet edin. Babaysanız annesine, anne iseniz babasına, tesbih, başörtü, güzel koku, misvak ve seccade türünden alacağı hediyeyi çocuğunuza seçtirin. Aldığınız hediyeyi çocuğunuzun takdim etmesine izin verin. Hediyeyi alan tarafta mutlaka hediye edilen şeyi göstere göstere kullansın. Bu tür yaklaşımlarla çocuğunuzun İslami değerlere yatkın olmasını sağlarsınız.

En önemlisi de şu: Siz evde namazlarınızı kılmaya dikkat ediyorsanız. Bu güzel davranış çocuğunuza bir şekilde yansıyacaktır. Ama “Benden geçti. Bari çocuklarım kılsın” anlayışı hakimse kusura bakmayın bu iş biraz zor…


MÜBAREK GÜN VE GECELER

CUMA GÜNÜ

Cuma günü müslümanlar için bir bayram günü demektir. Cuma namazı cemaatle kılınır. Bu sebeple müslümanlar bir araya gelerek birbirleri ile yakından tanışmak ve görüşmek imkanı bulurlar. Her hafta müslümanların böyle bir araya gelmesi aralarındaki dostluğu artırır, birlik ve beraberliği güçlendirir.

Cuma, önemli olayların meydana geldiği çok hayırlı ve faziletli bir gündür. Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Üzerine güneşin doğduğu en hayırlı gün cuma günüdür. Adem (a.s.) o gün yaratılmış, o gün cennete konulmuş ve o gün cennetten çıkarılmıştır.” “Cuma gününde bir saat vardır ki, hangi mümin o saatte Allah (c.c)’tan bir dilekte bulunursa Allah (c.c) onun dileğini kabul eder.”


RAMAZAN VE KURBAN BAYRAMLARI

Yılda iki dini bayramımız vardır:

1–) Ramazan Bayramı.
2–) Kurban Bayramı.

Bayram sevinç günü demektir. Ramazan ayında oruç tutarak Allah (c.c)’ın emrini yerine getiren, Kurban Bayramında kurban keserek Allah (c.c) yolunda fedakârlık gösteren, bayram namazlarını topluca kılan müslümanlar görevlerini yapmış olmanın sevinç ve mutluluğunu yaşarlar.

Bayramlarda anne, baba ve büyükler ziyaret edilir, dargınlar barışır, hısım ve akrabalar arasında karşılıklı hediyeleşmeler dostlukları pekiştirir.

Bayramlarda müminler birbirleri ile bayramlaşır, uzakta olanlara tebrikler gönderilerek gönülleri alınır. Kabirler ziyaret edilerek ölüler için dua edilir. Kur’an okunarak ve sadaka verilerek ruhları şad edilir.

Bayramlar, Allah (c.c)’ın mümin kullarına birer ziyafet günleridir. Bu günler, Allah’ın rızasına uygun davranışlarla değerlendirilmelidir. 


MEVLİD KANDİLİ

İnsanlığın kurtuluşu için gönderilen son ve en büyük peygamber, bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) 571 yılında Kameri aylardan Rebiül-evvel ayının 12. gecesi doğmuştur. Bu mübarek geceye “Mevlid Kandili” denir.

Peygamberimiz (s.a.v)’in doğduğu çağda dünyanın her tarafında cehalet, zulüm ve ahlâksızlık almış yürümüş, Allah inancı unutulmuş, insanlık korkunç ve karanlık bir duruma düşmüş, dünya yaşanmaz hale gelmişti.

Sevgili Peygamberimizin tebliğ ettiği İslam dini ile dünya aydınlandı, tek Allah inancı ile kalpler nurlandı. Eşitlik, adalet ve kardeşlik geldi. O’na inanan toplumlar gerçek huzura kavuştu. O’nun doğduğu gece, insanlığın kurtuluşu için çok hayırlı ve mübarek bir başlangıçtır.

Bu gece, müslümanlar arasında yüz yıllardan beri büyük bir coşku ile kutlanmakta, Sevgili Peygamberimiz derin bir saygı ile anılmaktadır.

Peygamberimizin doğum yıldönümlerinde O’nun mübarek ruhuna salât ve selâm okumak Sevgili Peygamberimize olan engin sevgi ve bağlılığın bir ifadesidir.

Bununla beraber, O’nun ahlâk ve fazilet dolu hayatını öğrenmek ve kendimize örnek almak başta gelen görevlerimizdendir. Asıl o zaman O’nun sevgisini ve hoşnutluğunu kazanmış oluruz.


REGAİB GECESİ

Üç aylar diye bilinen Recep, Şaban ve Ramazan ayları manevi bakımdan diğer aylardan daha üstün ve daha bereketlidir. Recep ayı gelince Peygamberimiz (s.a.v) şöyle dua ederdi: “Allah’ım bize Receb ve Şabanı mübarek eyle ve bizi Ramazana ulaştır.”

Recep ayının ilk cuma gecesi “Regaib Gecesi” dir. Bu gece, Allah’ın rahmet ve bağışlamasının bol olduğu, duaların kabul edildiği mübarek bir gecedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Beş gece vardır ki, onlarda yapılan dualar geri çevrilmez (yâni kabul edilir). Bunlar:

– Recebin ilk cuma gecesi,
– Şabanın on beşinci gecesi,
– Cuma geceleri,
– Ramazan bayramı gecesi,
– Kurban bayramı gecesi’dir.” 


MİRAÇ GECESİ

Allah’ın dâveti üzerine Sevgili Peygamberimiz bir gece Mekke’deki Mescid-i Haramdan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya götürülmüş, oradan Cebrâil (a.s) ile birlikte bütün gökleri aşarak “Sidretül’münteha” denilen makama yükselmiştir. Peygamberimiz (s.a.v) buradan daha ileriye gitmiş ve vasıtasız olarak Yüce Allah ile görüşmüştür.

Bu mukaddes yolculuğun Mekke’den Kudüs’e kadar olan bölümüne İsra, Kudüs’ten itibaren devam eden bölümüne de Miraç denir. Peygamberimiz (s.a.v), beş vakit namazı ümmetine Miraç hediyesi olarak getirmiştir.

Miraç olayı Peygamberimizin en büyük mucizelerinden biridir. Hicretten bir buçuk yıl önce Receb ayının 27. gecesinde meydana gelmiştir.


BERAT GECESİ

Şaban ayının on beşinci gecesi “Berat Gecesi”dir. Borçtan, suç ve cezadan kurtulmak anlamını taşıyan Berat, günahlardan kurtuluş gecesi demektir.

Bu gece Yüce Allah’ın, kendisine yönelip af dileyen müminleri bağışlayarak kurtuluş beratı verdiği bir gecedir. Bu geceyi şuurlu bir halde geçirerek dileklerimizi Allah’a sunmamızı isteyen Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor: “Şaban ayının on beşinci gecesi olduğu zaman, o geceyi ibadetle geçirin, gündüzünü de oruç tutunuz. Çünkü, Allah-u Teala, o gece güneş doğuncaya kadar, dünyaya rahmetle tecelli ederek şöyle buyurur:

– Yok mudur bağışlanmak isteyen, bağışlayayım?

– Yok mudur rızık isteyen, rızıklandırayım?

– Yok mudur dert ve musibete yakalanan, şifa vereyim?

– Daha ne gibi dilekleri olan varsa istesinler vereyim.”

Öyle ise Rabbimizin müjdesine kulak vererek bizlere tanınan bu fırsatlardan yararlanmalıyız.


KADİR GECESİ

Ramazan ayının 27. gecesi “Kadir Gecesi”dir. İnsanlara dünyada ve ahirette mutlu olmanın yollarını gösteren dinimizin kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim Peygamberimize Ramazan ayı içinde Kadir Gecesinde inmeye başlamış, Hz. Muhammed (s.a.v)’e peygamberlik görevi bu gecede verilmiş ve İslam güneşi bu gecede doğmuştur.

İşte bu önemli olaylar Kadir Gecesine büyük bir şeref vermiş, üstün bir değer kazandırmıştır. Kadir gecesinin bin aydan daha hayırlı olduğu Kur’an-ı Kerim’de açıkça bildirilmiştir.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v)’de bu gecenin fazileti hakkında şöyle buyurmuştur: “Kim ki, faziletine inanarak ve mükâfatını Allah’tan bekleye rek Kadir Gecesini ibadetle geçirirse geçmiş günahları bağışlanır.”

Kadir Gecesi biz müminlere Allah-u Teala’nın büyük bir lütfu ve sonsuz rahmetinin eseridir. Bu geceyi Allah rızası için namaz kılarak, Kur’an okuyarak ve dua ederek en iyi bir şekilde değerlendirmeliyiz.

Hz. Aişe (r.anha) bir gün Peygamberimiz (s.a.v)’e:

- “Ya Resulullah: Kadir Gecesine rastlarsam nasıl dua edeyim?” diye sordu. Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurdu:

- “De ki, Ya Rab! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin, beni affet.”

Sevgili Peygamberimizin öğrettiği bu duayı, biz de Kadir Gecesinde tekrar edelim. Kandil gecelerini, Allah rızası için namaz kılmak, Kur’an okumak, Peygamberimize salat ve selâm okumak, günahlarımızın bağışlan ması için Allah’tan af dilemek, dünya ve ahirete ait dileklerimiz için dua etmek ve yapacağımız yardımlarla yoksulları sevindirmek suretiyle değerlendir meliyiz.
Share this video :

Yorum Gönder

 
Support : Creating Website | Johny Template | Mas Template
Copyright © 2011. Hak Yolumuz İslam - All Rights Reserved
Template Created by Creating Website Published by Mas Template
Proudly powered by Blogger